Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ferman Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Türkiye’nin yapısal reformlara ihtiyacı var”

Türkiye ve dünyada meydana gelen gelişmeler sonucunda, ekonominin hangi rüzgârla şekilleneceği tüm sektörlerin gündeminde yer almaya başladı. FED’in ABD’de attığı adımlar, AB’nin krizin etkilerinden kurtulamaması, Türkiye’nin seçim sonrasındaki ekonomik ve siyasi yapısı, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi pek çok konu, hem dünyanın hem de Türkiye’nin ekonomik rotasını etkileyebilecek faktörlerin arasında yer alıyor. 2014’te Türkiye’nin daha düşük bir büyüme sergileyeceğini, yüksek enflasyon ve yüksek cari açık gibi konuların Türkiye’nin gündeminde olacağını söyleyen, Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ferman, ekonomimizin bugününü ve geleceğini yorumladı.

Sizce ülkemiz ve dünya 2013’te nasıl bir ekonomik tabloyla karşılaştı?

2008’de çıkan kriz, 2013’te de etkilerini gösterdi. 2013’ün en önemli açıklaması FED’in Mayıs’ta yaptığı açıklama oldu. FED, parasal genişleme politikalarının düzenli olarak azaltılacağını açıkladı. 2008’in ABD’ye has bir kriz olarak olacağı, krizin dünyaya etki yapmakla birlikte bu etkilerin, sınırlı kalacağı yolunda bir beklenti vardı. “ABD’nin dışında, Uzak Doğu, Orta Asya gibi başka pazarlar da var” dendi. ABD’deki bu krizin, 1929 krizi ya da 1979 petrol krizi kadar etkili olmayacağını düşündük. Maalesef burada hatalı olduğumuzu gördük, biraz romantik düşünmüşüz. AB’nin yetkin olmaması ve rezerv paranın dolar olması nedeniyle, bu krizden tüm dünya etkilendi.

FED’in açıklamasının ardından, 2013’ün ortasına kadar bol paradan yararlanan bizim gibi ülkeler, denizin kuruduğunu, paranın ana vatanına dönebileceğini düşünmeye başladı. Bütün tablo değişti. Mayıs’ta yaşanan Gezi Olayları ve 17 Aralık operasyonu da ekonomiyi çok etkiledi. 17 Aralık’taki olayların piyasaya etkileri, yeni yeni silinmeye başladı. 2013, 2008’den itibaren devam eden genişlemeci politikaların birdenbire ortadan kalktığı, Türkiye bakımından da “içeride bir politika belirsizliğinin” ortaya çıktığı bir dönem oldu. Biz 2001’den 2013’e kadar siyasi risk ve belirsizliği iskonto etmiştik, yani analizlerimize koymuyorduk. 2013’te bu riskler, uzunca bir müddetçe kalkmamak üzere masanın üstüne oturdu. Türkiye’de özellikle büyümenin sürdürülebilirliği konusunda ilk tehlike sinyallerinin geldiğini gördük. Enflasyon politikaları, fiyat istikrarının temel göstergesidir. Maalesef enflasyon, Merkez Bankası’nın da itiraf ettiği gibi biraz kontrolden çıktı. Yüzde 5 ve 6 hedeflerini geçti.

Düşük büyüme, yüksek enflasyon, yüksek cari açık

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

2014’te düşük büyüme, yüksek enflasyon, yüksek cari açık gibi ekonomik büyümeyi kırılganlığın en üst aşamasına taşıyan unsurlarla uğraşacağız. Maalesef Türkiye’de cari açığın küçülmesi, Türkiye’nin büyümesi üzerine engelleyici bir etki yapıyor. Bu yüzden yapısal reformlara ihtiyaç var. Türkiye’de düşük büyüme ve yüksek enflasyon, istihdamdaki gelişmelere olumsuz bir etkide bulunabilir. Aynı zamanda kurdaki yukarı baskılar, derecelendirme kuruluşlarının muhtemel değerlendirmeleri ve kredi notunda olası aşağı yönlü hareketler –ki yılın ikinci yarısında bekliyorum- ve fonların anavatana dönmesi, Türkiye’yi hakikaten zor günlerin beklediğini gösteriyor. 2013 Ocak’ta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Mart-Nisan ve Mayıs’ta yapısal reformlara bakmamız gerekiyor” dedi.

Türkiye’nin ilk hedefinin şu olması lazım: İhracatımız 150 milyar dolar, ara malı ithalatımız 185 milyar dolar. Ara malı ithalatını ihracatımızla karşılamalıyız. İhracatı artıracağız ve ithalatı da aşağıya çekeceğiz. Ondan sonra iyileştirme çalışmalarına başlayabiliriz. İhracatın ithalatı karşılama oranını mutlaka yüzde 80’lerin üzerine çıkarmamız gerekiyor. Şu anda yüzde 60’larda.

2014 sonu tahminlerinizi paylaşabilir misiniz?

2014 sonu tahminlerinde, dolar bakımından karşımıza iyi bir tablo çıkmıyor. Doların ortalamasının 2.50 olacağını düşünüyorum. Dolar yılı 2.30’ların üzerinde kapatacak. Özellikle siyasi risk ve belirsizlikler, jeopolitik sıkıntılar bunu ortaya koyuyor. TL’nin değerli olması bu sefer başka sorunları gündeme getiriyor. Yüzde 8’in üzerinde bir enflasyon bekliyoruz, bu rakam yüzde 10’a doğru yaklaşabilir. Gıda ve enerji fiyatlarından gelecek artışlar enflasyonu etkileyecek. Enflasyon aşağı çekilmeyince, maliyetler artınca bu sefer istihdamda olumsuz gelişmeler olacak. Ama önümüzdeki seçimlerin birleştirilme ihtimali, bu sonuçları değiştirebilir. Çünkü seçim bir belirsizlik atmosferidir ve mali disipline zarar verir. Merkezi bütçede şu anda AB’den iyiyiz. Ama mahalli idareler borçlulukta sınırda yer alıyor.

“Global marka çıkarmak konusunda işin mekaniğine inmeliyiz”

Sizce, Türkiye ekonomisindeki en büyük sorun nedir?

Bence Türkiye ekonomisindeki sorunlar, büyümede gerileme, enflasyonda yukarı doğru gidiş, cari açıkta iyileştirme sağlanamaması ve reformların yapılmaması. Türkiye’de ara elaman bulmak çok zor. Sanayiye teşvik veriyoruz ama sanayide çalışacak insan bulamıyoruz. Bizde sanayi işçisi geleneği yok. Türkiye’deki sorun genç dinamizmin iyi kanalize edilememesi. Bunlar tabii ki eğitimle çözülecek ama eğitim, orta ve uzun vadede etkilerini gösteriyor. İnsanların çok boyutlu düşünmesini sağlamalıyız ve sürdürülebilirlik kavramını ortaya koymalıyız. İnsanlar sadece bugünü kurtarmakla kalmamalı, onların tasarruf etmesini sağlayacak mekanizmalar kurulmalı. Bir de global marka çıkarmak konusunda işin mekaniğine inmemiz gerekiyor. Herkes “inovasyon”, “buluş” diyor. Ama bunun nasıl olacağına dair bir yol çizilmiş değil. Bu aslında diyet yapmak gibi. Herkese aynı diyeti veremezsiniz. Mühendisle muhasebeci aynı dili konuşmuyor. Tasarımcılar yapıyor, muhasebeci “Bu para kazandırmaz” diyor ve proje bitiyor. Nasıl yeni ürün geliştirmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Global marka üretme yolunda ayakları yere basan şeyler yapmalıyız.

Türkiye’deki “orta gelirlilerin” ekonomik durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Refah düzeyi düşük kesimlere hükümet öncelik verdi, fakat orta geliri olan kesimlerde, özellikle şehirli kesimlerde bir sıkışma ve unutulma durumu oldu. Gelir dağılımında bozulma meydana geldi. Türkiye’de insanlar, karı - koca çalışarak çocuklarını zorlukla özel okulda okutabiliyorlar. Bu sıkıntı verici bir durum. Nüfusun kalitesini de bozuyor çünkü daha az sayıda çocuk yapılıyor. Toplumda çok önemli olan fikir liderlerinin ortaya çıkması engelleniyor. Bu ilerde, sürdürülebilir kalkınmaya ket vuracak.

ARA SPOT: “Refah düzeyi düşük kesimlere hükümet öncelik verdi, fakat orta geliri olan kesimlerde, özellikle şehirli kesimlerde bir sıkışma ve unutulma durumu oldu. Gelir dağılımında bozulma meydana geldi. Türkiye’de insanlar, karı - koca çalışarak çocuklarını zorlukla özel okulda okutabiliyorlar. Bu sıkıntı verici bir durum. Nüfusun kalitesini de bozuyor çünkü daha az sayıda çocuk yapılıyor. Toplumda çok önemli olan fikir liderlerinin ortaya çıkması engelleniyor. Bu ilerde, sürdürülebilir kalkınmaya ket vuracak.”

“Dengeleyici politikalar geliştirmeliyiz”

Önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreci ülkemiz açısından nasıl görüyorsunuz?

Türkiye, önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreçte çok büyük risklerle karşı karşıya kalacak. Bu risklere karşı daha dayanıklı olmak için bünyemizi sağlamlaştırmamız ve objektif olarak durumumuzu incelememiz gerekiyor. Yumuşak karnımızı sertleştirdiğimiz oranda başarılı oluruz. Yumuşak karın, cari açıktır. Cari açık aslında bir sonuçtur. Cari açığa baktığınız zaman şu sonuçlar ortaya çıkar: Enerjide dışa bağımlısınız, dünya markanız yok, ithalat oranınız yüksek, katma değerli ürünler üretmiyorsunuz. Türkiye ezberlerle bir yere gidemez. İşsizlik nasıl önlenir sorusuna yıllarca şu cevap verildi: “İşsizlik, emek yoğun sektörlere yatırım yaparak önlenir.” Doğru. Peki modern anlamda rekabetçi teknolojiler, emek yoğun teknolojiler midir makine yoğun teknolojiler midir? Elbette teknoloji yoğun. Beş kişinin yapacağı bir işi tek makine yapıyor. Her alanda iyi olamayabiliriz ama iyi olduğumuz şeyi daha iyi yaparak katma değeri artırmalı ve oradan para kazanmalıyız. İthalatı tamamen yok saymamız, dengeleyici dış politikalar yapmamız gerekiyor.

Türkiye’nin 2023 vizyonu hakkına ne düşünüyorsunuz?

Bence bu iyi hedef oldu, insanlar ilk defa böyle şeyleri tartışmaya başladılar. Ama şöyle bir sorun var, “Planlarda sapma olduğu zaman ne yapılacak?” Düzeltme planı, modifikasyon, revizyon… Bence, bu konuda ciddi düşünmenin zamanı geldi. Bu devirde yüzde 5’in üzerinde enflasyona sahip bir ülkeyi ne yazık ki kimse ciddiye almaz. Enflasyonu aşağıya indirmemiz lazım. Enflasyon bir yanılsamadır, olamamışı “olmuş” gibi göstermektir. Enflasyon ve kayıt dışı, ekonomik tabloyu karartır ve ne olduğunu göremezsiniz. Türkiye’nin sürdürülebilirlik alanında yeni bir yapıya gitmesi gerekiyor.

ARA SPOT: “Türkiye, önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreçte çok büyük risklerle karşı karşıya kalacak. Bu risklere karşı daha dayanıklı olmak için bünyemizi sağlamlaştırmamız ve objektif olarak durumumuzu incelememiz gerekiyor. Yumuşak karnımızı sertleştirdiğimiz oranda başarılı oluruz. Yumuşak karın, cari açıktır. Cari açık aslında bir sonuçtur. Cari açığa baktığınız zaman şu sonuçlar ortaya çıkar: Enerjide dışa bağımlısınız, dünya markanız yok, ithalat oranınız yüksek, katma değerli ürünler üretmiyorsunuz. Türkiye ezberlerle bir yere gidemez.”

AB, bir birlik ama beraberlik değil

Önümüzdeki yıl ve orta vadeli süreçte küresel ekonominin aktörleri olan ABD ve AB’nin ekonomilerinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, beklentileriniz nelerdir?

ABD 2008’de, kendisinden kaynaklanan krizin etkilerinin giderilmesinde, yönetilmesinde oldukça başarılı bir rol oynadı. Krizin bedelini, kur yükselmesi olarak gelişmekte olan ülkelere fatura etme yoluna gitti. ABD’de genişleme unsurunun durduğunu biliyoruz, piyasaların da biraz daha yere sağlam basacağını görüyoruz. Özelikle istihdam gibi somut unsurlara baktığınız zaman, ABD ekonomisinin tekrar rayına oturduğunu ve ayakları üstünde yükseldiğini görüyoruz. Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’deki gelişmeler, Türkiye’ye de etki edecek.

AB, bir birlik ama beraberlik değil. AB, çok keyifli bir proje olmasına rağmen, politika eksiklikleri ve bencilliklerle yoluna devam edemedi. “Çok vitesli AB” diye bir tabir vardır. Aynı oto yolda kimleri birinci viteste kimileri dördüncü viteste gider. AB, Güney Kıbrıs’ı hiçbir şart sağlanamadan içine aldı. Bence AB’nin tutarsızlık süreci orada başladı. Güney Kıbrıs’ın, sorunları çözülmüş, demokratik ve kalkınmacı bir ülke olması gerekiyordu. Güney Kıbrıs’ı politik nedenlerle aldılar ama onun bedelini de ağır şekilde ödüyorlar. AB Merkez Bankası, karar alması da çok uzun sürüyor. Karar aldıktan sonra uygulamıyorlar. AB’deki enflasyon 0.8’den 0.5’lere iniyor. Daha da aşağıya inerse deflasyon olur. Bu AB için felaket olduğu gibi Türkiye için de büyük bir sorun olur. Çünkü ihracatımızın yüzde 45’ini AB ülkelerine yapılan ihracat oluşturuyor.

“Çin ‘Kaliteli mal yaparız’ imajını yerleştirmek istiyor”

Çin’de nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Çin, büyüme oranlarıyla dünya lokomotifi olmaya başladı ama konut sektöründeki balon etkisi ve gölge bankacılık gibi unsurları çözmeleri ve altyapı yatırımlarına önem vermeleri gerekiyor. Çin, iç tüketime de dönmek zorunda. Çinliler, “Çin malı kalitesiz maldır” imajını silip, “Çin, kaliteli mal yapar” imajını yerleştirmek istiyor. Otomotiv sektöründe de böyle bir sıkıntıları var. En saygın şirketlerin güvenlik testlerinden geçmelerine rağmen, Çin malı otomobil, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kalitesiz otomobil olarak algılanıyor ve tercih edilmiyor. İmaj sorununu maalesef aşamıyorlar. Türkiye’nin bence Çin’le daha yakın ilişkiler kurması lazım, ticari ilişkilerimizi artırmalıyız. Bizim yeni pazarlar bulmamız gerekiyor, Çin bu pazarlardan biri olabilir. Bence, Asya’ya açılan kapı Tayland. Tayland, Uzak Doğu’ya sıçrama tahtası, imalat ve depolama yeri olarak çok önemli bir konumu var. Uzak Doğu’nun otomotiv için de önemli bir pazar olabileceğini düşünüyorum.

“Kredi ve kredi kartı kullanımı dar bir kıskaçta”

İç talebi canlandırmak ekonomiler için önemli mi? İç talebi canlandırmak için ne gibi teşvikler uygulanmalı?

Geçtiğimiz yıl, iç tüketimi destekleyen bir büyüme yaptık. Bu noktada, kredi kullanımındaki artışlar, orta ve uzun vadede ekonomik dengeleri bozacak sinyaller veriyor, cari açığı destekleyici unsurlar olarak ortaya çıkıyor. Onun için önleyici değil ama ket vurucu bir takım önlemler alındı. 2014, iç talebi canlandırmak bakımından fazla opsiyonların olmadığı bir yıl. Seçim ekonomisi uygulanırsa, piyasada para bollaşırsa, projeler genişlerse o zaman göreceli bir refah artışı olabilir. Ama vatandaş, özellikle kredi ve kredi kartı kullanımında eskisinden daha dar bir kıskaçta. Özellikle tüketim malları üzerinde ağır vergi artışları oluyor. Türkiye’de dolaylı vergiler, dolaysız vergilerin neredeyse 1.5-2 misli. Dolaylı vergiler en adaletsiz vergidir. Hükümet son 10 yıl içinde kurumlar ve şirket vergilendirmesi konusunda olumlu gelişmeler kaydetti, maliye sistemimiz gelişti ama vatandaş nezdindeki vergilerin yükünde bir değişiklik olmadı.

“Otomotiv sektörü üzerindeki vergiler çok arttı”

Sektörel olarak değerlendirdiğinizde “otomotiv sektörünün” bugününü ve yarınını nasıl yorumluyorsunuz?

Otomotiv sektörü açısından bence 2013 çok iyi geçti. Ama her rekor aynı zamanda bir pazar doygunluğuna da işaret eder. 2014’teki muhtemel sıkıntıları sektör biliyordu ve gözlüyordu.

Otomotiv sektörü üzerindeki vergiler çok arttı. Çok ağır vergiler alınıyor ama bunun karşılığında vatandaşa ve sektöre hizmet verilmiyor. Ben bu kadar vergi ödüyorum, ama park yeri bulamıyorum, trafik sorunu hala çözülebilmiş değil, can güvenliğim yok, hurda otomobillerin tasfiye edilmesi için gerekli adımların hepsi atılmıyor…  Otomotiv sektörüne yönelik “bütüncül” bir yaklaşım yok. “Biz satalım, daha sonrasına karışmayalım” deniyor.

Otomotiv sektörünün bayi bölümünde çok olumlu gelişmeler oldu. 1990’larla birlikte bayilik sistemi bir değişim yaşadı. Bayilere şu söylendi: “Sadece para sahibi olmak yetmez, oyunun ve takımın bir parçası olacaksın. Çünkü müşterinin mutluluğuyla para kazanacaksınız.” Bayilerdeki bu gelişme tabii ki otomotiv sektörüne de olumlu yansıdı. Elemanlarını seçerken daha dikkatli olmaya başladılar. Burada şu noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Sektörün, yetişmiş elemanlarını elinden kaçırmaması gerekiyor. X markanın bir satış elemanının sektörü terk etmesindense rakibe geçmesi daha faydalı.

Sektörde ne gibi iyileştirmelerin yapılması gerekiyor?

Otomotiv “satış” odaklı bir sektör. Ama satışla her şey bitmiyor. Sektörde iyileştirmeler yapılması lazım. Sigorta ve bakım paketi, aksesuar ve diğer unsurların çeşitlendirilmesi gerekiyor. Tamir-bakım ve yetkili servis konusunda, müşterilerde oluşmuş bazı yanlış algıların da düzeltilmesi lazım. Türkiye yollarına göre dizayn edilmiş ve daha tasarruflu araçların müşteriye sunulması gerekiyor. Otomotiv distribütörleri kârlarını sadece otomobil satışına indirgememeli, bütüncül bir yaklaşım benimsemeliler.

ARA SPOT: “Otomotiv sektörünün bayi bölümünde çok olumlu gelişmeler oldu. 1990’larla birlikte bayilik sistemi bir değişim yaşadı. Bayilere şu söylendi: “Sadece para sahibi olmak yetmez, oyunun ve takımın bir parçası olacaksın. Çünkü müşterinin mutluluğuyla para kazanacaksınız.” Bayilerdeki bu gelişme tabii ki otomotiv sektörüne de olumlu yansıdı. Elemanlarını seçerken daha dikkatli olmaya başladılar. Burada şu noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Sektörün, yetişmiş elemanlarını elinden kaçırmaması gerekiyor. X markanın bir satış elemanının sektörü terk etmesindense rakibe geçmesi daha faydalı."


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next