Prof.Dr.Yeşim ATAMER Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Daha adil bir tüketici satım sözleşmesi için çözüm önerileri

ODD, geçtiğimiz ay Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na bağlı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü bünyesinde devam eden Tüketici Koruma Kanunu Taslağı çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla, “Tüketici Koruma Kanunu” konusunda akademik bir kitap yayımladı. “Satım Sözleşmesinde Tüketicinin Seçimlik Hakları ve Avrupa Birliği Hukuku İle Uyumu Sorunu“ isimli kitap Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Yeşim Atamer ve Doç. Dr. Murat İnceoğlu tarafından hazırlandı. Kitapta Avrupa ve ABD'den tüketici satım sözleşmeleri ile ilgili mevzuatların Türk mevzuatı ile karşılaştırılması yapılırken, farklılıklar için iyileştirici öneriler sıralanıyor. Prof. Dr. Yeşim Atamer, kitaptaki tüketici-tacir haklarını dengeleyecek adil çözüm önerilerinin, AB mevzuatına uygun bir tüketici satım sözleşmesinin hazırlanmasında etkin bir rol oynayacağını düşünüyor.

“Satım Sözleşmesinde Tüketicinin Seçimlik Hakları ve Avrupa Birliği Hukuku ile Uyumu Sorunu” çalışması nasıl ortaya çıktı?

Bu çalışmaya ihtiyaç duyulmasının temel gerekçesi özellikle otomobil satımı sonrasında ülkemizde yaşanan sorunların sıklığı aslında. Bildiğiniz gibi, bir otomobil satın alan tüketici daha sonra aracın belirli bazı aksaklıkları nedeniyle (ki hukukta biz bunlara ‘ayıp' deriz) satıcı ve distribütöre çeşitli talepler yöneltiyor; tarafların bu konuda uzlaşamaması halinde de sorun yargıya yansıyor. Yargıtay kararlarına bakıldığında otomobil satımına ilişkin sorunların çokluğu dikkat çekiyor. Oysa ODD'nin bize Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara ilişkin verdiği bilgiler orada bu kadar ihtilaf ve özellikle araç iadesinin yaşanmadığı yönündeydi. Dolayısıyla biz de özellikle şu soruya cevap aramak için yola çıktık: “Acaba tüketici satımına ilişkin Türk mevzuatında uygulamanın Avrupa'dan bu kadar ayrışmasına yol açan bir farklılık var mı?“ Bu sorunun cevabını bulabilmek için raporu hazırladık.

Kitabı Doç. Dr. Murat İnceoğlu ile birlikte hazırladınız…

Doç. Dr. Murat İnceoğlu ile İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 2005'te bu yana aynı kürsüde birlikte çalıştığımız için takım çalışmasına zaten alışığız. Her başlığı birlikte tartışarak ve karşılıklı danışarak kaleme aldık. Farklı ülkelerin hukuk düzenlerine ilişkin araştırmayı da aramızda paylaştırdık. Zaten uzun yıllar yurt dışında araştırma için bulunduğumuzdan kaynaklara ulaşmakta zorlanmadık. Bizim için doğrusu çok zevkli bir çalışma oldu. Çalışmamızı takribi 1 ay içinde tamamladık diyebilirim.

Farklı maddeler için alternatifler

Çalışma neleri kapsıyor? İçindekileri kısaca özetlemenizi istersek neler söyleyebilirsiniz?

Çalışma beş bölümden oluşuyor. Öncelikle Avrupa Birliği'nin, tüketici satım sözleşmelerinde ayıplı ifa halinde tüketicinin haklarını düzenleyen 1999/44 sayılı yönergesini önümüze aldık ve ayrıntılı olarak inceleyip açıklamaya gayret ettik. Ardından temsil gücü yüksek dört AB ülkesinde (Almanya, Avusturya, İngiltere ve Fransa) bu Yönergenin nasıl iç hukuka aktarıldığını ve özellikle otomobil satımına ilişkin mahkeme uygulamasının nasıl geliştiğini ele aldık. Diğer yandan, biraz da AB dışındaki ülkelerin mevzuatlarına bakalım istedik. Bu konuda öncelikle İsviçre'yi seçtik, zira bildiğiniz üzere genel satım hukukunu düzenleyen Türk Borçlar Kanunu İsviçre Borçlar Kanunu'nun büyük ölçüde bir tercümesidir. O açıdan İsviçre yargı uygulaması bizim için her zaman önem taşır. Son olarak da ABD'ye kısa bir göz attık. Bu ülke hem tüketici hukukunun fazla gelişmediği bir ülke olması hem de otomobil kullanımının çok yaygın olması açısından bize ilginç geldi. Karşılaştırmalı hukuk bölümünü takip eden bölümde ise özellikle AB Yönergesi ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m. 4'de düzenlenmiş olan tüketici satım sözleşmelerine ilişkin hükümleri mukayese edip farklılıkların nerelerde olduğunu ve bunların özellikle uygulamayı nasıl etkilemiş olabileceğini tespit etmeye çalıştık. Bu tespitlerimiz ışığında da sonuç bölümünde yapılmasında fayda gördüğümüz kanun değişikliklerini bir taslak olarak kaleme aldık. Yani alternatif bir madde 4 nasıl olmalıdır, uygulamada yaşanan sorunlar nasıl aşılabilir ve özellikle AB mevzuatı ile tam uyum nasıl sağlanır onu göstermeye çalıştık.

Genel tercih sözleşmeyi ayakta tutmak yönünde

Vardığınız sonuçları kısaca açıklayabilir misiniz?

Sorunları belki iki başlık altında ele almak doğru olabilir. Birinci grup sorun, TKHK m. 4'ün tüketici-tacir dengesini fazla tüketici lehine bozduğu alanlarda çıkıyor. Biliyorsunuz, tüketici eğer kendisine ayıplı bir mal teslim edilmişse dört haktan faydalanabiliyor. Bunlar, tamirat, yenisi ile değiştirme, bedelin indirilmesi veya sözleşmeden dönerek bedelin tümüyle iadesi. Şimdi, AB Yönergesine baktığımızda aşamalı bir sistem görüyoruz. Tüketici öncelikle tamir veya yenisi ile değiştirme haklarından birini kullanmak zorundadır. Ancak bunların kullanılamadığı özel bir durum varsa, o zaman bedel indirimi veya aracı iade edip bedelin tümünün talebi mümkündür. Yani, tercih hep sözleşmeyi ayakta tutmak yönündedir. Yine AB Yönergesi dönme hakkının “önemsiz” ayıplarda kullanılamayacağı sınırlamasını getirmiş, yani bu durumlarda ancak tamirat, yenisi ile değiştirme veya bedel indirimi istenebilir. Oysa bu tür sınırlamalar TKHK m. 4'de yok. Tüketici çok daha rahat şekilde sözleşmeden dönme hakkını kullanabiliyor. Öte yandan tamirat ve yenisi ile değiştirme haklarının kullanılması konusunda Yönerge m. 3, f. 3'de yer alan ve hakkın kullanımının “ölçülü” olmasına (orantısız olmamasına) ilişkin sınırlama da TKHK m. 4'de bulunmuyor. Yargıtay uygulamasında da bu taleplere dair sınırlar yeterli netlikle çizilmemektedir.

Başka farklılıklar var mı?

Farklılık oluşturan diğer bir nokta ise AB Yönergesinde var olmayan bir zorunlu garanti belgesi uygulamasının Türkiye'de olması. İmalatçı/ithalatçı TKHK m.13 uyarınca bir dizi ürün için garanti belgesi düzenlemek zorunda. Oysa AB'de bu yok. AB'de aslında talepler çok daha fazla nihai satıcıya yönlendirilmişken, bizde imalatçı/ithalatçıya doğru yönlendirilmiş durumda. Bir de bu tablo üzerine, bir arabanın ne zaman ayıplı, yani standart/ortalama beklentilerden saptığı konusunda çelişen bilirkişi raporlarının eklenmesi ile sorun mahkemeler nezdinde bir nebze içinden çıkılmaz bir hal almış.

Buna karşılık bir dizi alanda da aslında AB Yönergesi Tüketici kanununa nazaran tüketiciye daha fazla hak vermiş durumda. Örneğin, AB Yönergesi m. 5, f. 3'de yer alan ve ilk 6 ay boyunca ortaya çıkan ayıpların teslim anında var olduğunu karine olarak kabul eden düzenleme Türk hukukunda eksiktir. Diğer yandan TKHK m. 4, f. 2 sadece onarım ile ilgili olarak masrafların satıcı tarafından taşınacağını ifade etmektedir. Ancak yenisi ile değiştirmeye ilişkin olarak AB Yönergesine paralel bir düzenleme yoktur. Aynı şekilde tüketicinin, malın tesliminden itibaren 30 gün içinde ayıp ihbarında bulunması zorunluluğu AB hukukuna aykırıdır. Zira AB'de bu süre 2 aydır ve ayıbın tespitinden itibaren işlemeye başlar.

Sonuç olarak bizim teklifimiz daha çok iki tarafın hak ve borçlarını dengeleyecek bir çözüm yönünde oldu. Yani, en küçük sorunda tüketicinin hemen yeni bir araç istemesi haklı olmadığı gibi, önemli bir sorunda tüketicinin defalarca tamirat ile geçiştirilmesi de adil değil. Her zaman olduğu gibi dengeli bir yaklaşım gerekli.

Hukuksal sorunlar ve çözümleri ortaya konuldu

Türkiye'de tüketici haklarını korumaya yönelik yeterli çalışmanın yapıldığını düşünüyor musunuz? Dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye nasıl bir konumda yer alıyor?

Türkiye'de aslında 1995'te hem Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hem de Rekabetin Korunması Hakkında Kanun gibi piyasayı düzenleyen iki temel kanunun çıkmış olması çok önemlidir. Birincisi talep tarafında ikincisi de arz tarafında piyasanın gereği gibi işlemesi açısından büyük önem taşıyan düzenlemeler getiriyor. Bu açıdan kuşkusuz Türkiye dünyada gayet iyi bir noktadadır. Ancak benim görebildiğim kadarıyla bizdeki temel sorun liberal ekonomik modelin üzerine inşa ettiği ayakların tam olarak algılanmıyor olmasıdır. Yani sisteme dair temel sorular tartışılmadan bir yasama faaliyetine girişiyoruz. Örneğin tüketicinin hangi alanlarda korunması gerektiği, hangi alanlarda serbest piyasa ekonomisinin gereği gibi işlemesi nedeniyle bir korumaya aslında ihtiyaç olmadığı soruları bizde sorulmuyor. Oysa serbest piyasa modelinde yasa koyucunun sözleşme özgürlüğüne müdahale etmesi için bir piyasa aksaklığının var olması ön koşuldur. Yani piyasa mekanizması herhangi bir sebeple çalışmıyorsa, yasa koyucu gerekli müdahalelerde bulunur. Türkiye'de ise bu tür bir aksaklığın varlığı araştırılmadan, ekonomik etki analizi yapılmadan çok müdahaleci bir tavırla yasa konulması söz konusu olabiliyor. Burada gözden kaçan ise, piyasanın aslında her zaman fazla sıkı olan hukuksal düzenlemelerin “maliyetini” fiyatları artırmak yoluyla tüketiciye yansıttığı noktasıdır. Yani bizleri korumak için çıkan yasa için biz sonunda daha fazla ödemek zorunda kalabiliyoruz; eğer yasa doğru alanda ve doğru şekilde kaleme alınmamışsa. Tüketici hukuku o açıdan dünyada sürekli tartışılmaya devam eden ve ekonomi bilimi ile en yakın temas içinde olan dallardan biridir. Türkiye'de de bu şekilde bir gelişme olması ve yasa koyucunun piyasa aktörlerinin tümüne daha çok danışarak metni kaleme alması kanımca güzel olurdu.

Bu çalışmanın sektöre nasıl bir fayda, katma değer sağlamasını hedefliyorsunuz?

Bu çalışmanın en azından sektörde yaşanan hukuksal sorunları bir ölçüde gözler önüne sermesi açısından önem taşıdığını düşünüyorum. Ayrıca adil olduğuna inandığımız çözümler de sunulmuş olduğu için en azından sektörün ODD aracılığıyla gerekli girişimlerde bulunması ve bir yasa değişikliği için adım atılması konusunda aktif rol oynaması imkanı olacaktır. Çalışmanın zamanlaması da çok doğru oldu, zira Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın Tüketici Kanunu'nun revizyonu için çalıştığı bir dönemde yayınlandı. Çalışma gerekli yerlere de aktarıldığı için ümit ediyoruz ki AB mevzuatına uygun bir tüketici satım sözleşmesi düzenlemesine kavuşmak mümkün olacaktır.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next