Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Dr. Murat Demirci Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Dr. Murat Demirci

Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi

“Salgının gidişatı, Türkiye ekonomisi için en büyük belirleyici olacaktır”

“Türkiye’de, otomotiv sektörünü doğrudan ilgilendiren politikaların, ilk olarak vergilendirme düzeninin, yeni üretim teknolojileri düşünülerek emisyon oranlarını azaltmayı teşvik edici çağdaş amaçlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Araştırmacılar olarak beklentimiz sektörün tüm paydaşlarının araştırmacılarla veri paylaşımına ve diyaloga açık olması.”

Türkiye ekonomisinin 2021’de genel olarak nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz? Ülkeyi bekleyen başlıca riskler sizce neler olacaktır?

Türkiye 2020 yılını düşük faiz politikası ve büyük ölçekte bir kredi genişlemesi sayesinde büyüme ile kapatan nadir ekonomilerden biri oldu. 2021’in ilk çeyreğinde gelen sanayi üretim rakamları da senenin geri kalan kısmı için ortaya pozitif bir tablo çıkarıyor. Birçok kuruluş da 2021 için hem küresel ölçekte hem Türkiye için büyüme beklentisini yukarı yönlü revize etti. Fakat bu olumlu gidişat riskler olmadığı anlamına gelmiyor. Bu bağlamda en kritik ekonomik gösterge hem Türkiye hem gelişmiş ülkelerdeki enflasyon verisi olacak gibi duruyor. Türkiye zaten yüksek enflasyona sahip bir ülkeyken 2020’de uygulanan politikalar ve kurun etkisi ile 2021’i daha da yüksek seviyede bir enflasyon ile geçiriyor. Fiyat istikrarı olmayan bir ekonomide sağlıklı büyüme elde etmek zor. ABD ekonomisinde enflasyon beklentisi sonucu artan 10 yıllık tahvil faizleri de döviz kurlarında bir artışa sebep oldu, ki bu da Türkiye’deki enflasyonu olumsuz etkiledi. Dolayısıyla küresel ölçekteki yüksek enflasyonun getirecekleri Türkiye ekonomisi için bir risk teşkil etmeye devam edecek. Ama bütün bunların ötesinde Türkiye ekonomisi için olabilecek en büyük riskin salgının kontrol altına alınamaması olduğunu düşünüyorum. Salgının kontrol edilememesi sonucu zorunlu kapanmalar ile kötü geçebilecek bir turizm sezonunun getireceği ekonomik yük oldukça ağır olabilir.

“Türkiye’nin; aşı üretim kapasitesini geliştirecek ve aşının adaletsiz dağılımına karşı çıkan her türlü uluslararası girişimde bulunması gerekiyor.”

Covid-19 aşısındaki gelişmeler Türkiye ekonomisini ne yönde etkileyecek?

Kısa bir süre içerisinde birden fazla başarılı aşının bulunması ve uygulamaya geçmesi tabii ki çok olumlu bir gelişme. Bu konuda fen bilimlerinin geldiği nokta takdire şayan. Yetişkin nüfusunun çoğunu aşılayan ülkelerdeki sıfırlanmış ölüm oranları diğer ülkeler için de ümit verici. Öte yandan aşının dağılımı konusunda aynı başarıyı gösterdiğimizi iddia etmek çok zor. Her ne kadar kısıtlı kaynakların en verimli şekilde dağılımını inceleyen bir bilim olan ekonomi bilimi ve bu konudaki akademik çalışmalar bir rehber sunsa da mevcut uluslararası düzen gereği optimal dağılım mekanizmalarını uygulamaya geçirmek mümkün değil. Dolayısıyla mevcut durumda aşının dağılımı şu şekilde gerçekleşiyor. Aşı için en yüksek fiyatı ödeyebilen gelişmiş ülkeler aşıyı ilk temin edip bütün vatandaşlarını aşılıyor. Bu dağıtım mekanizmasında Türkiye’nin aşılamayı gerçekleştiren ikinci grup ülkeler arasında olması beklenir. Fakat, bu konuda olabilecek iki gelişme Türkiye için risk teşkil ediyor:

  1. Gelişmiş ülkelerin; bütün vatandaşlarını aşıladıktan sonra benzer hızda aşı alımına devam etmesi ve bu aşıları, içerisinde “Türkiye’nin bulunmadığı bir grup gelişmekte olan ülkeye” kendi tercihlerine göre dağıtması.
  2. Türkiye henüz bütün vatandaşlarını aşılayamadan, gelişmiş ülkelerin, vatandaşlarını olası mutasyonlardan korumak için “yeniden aşılamaya” geçmesi.

Bu iki riskin gerçekleşmemesi için Türkiye aşı alımında imkanlarını zorlayıp en iyisini yapmalı. Aynı zamanda aşı üretim kapasitesini geliştirecek ve aşının adaletsiz dağılımına karşı çıkan her türlü uluslararası girişimde bulunması gerekir diye düşünüyorum.   

“Pandemik riskler ortadan kalkınca tüketim alışkanlıklarının eskiye döneceğine inanıyorum.”

Pandemiyle geçen bir yılın ardından bugün dünya ekonomilerinin ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?        

Modern zamanlarda dünya ekonomisinin bu kadar ani durduğu, hizmet sektörünün bu kadar olumsuz etkilendiği ve görünen o ki her bir ülkenin farklı zamanlarda muhtemelen de hızlı bir toparlanma gerçekleştireceği bir durum yaşanmamıştı. Her ne kadar pandeminin birinci senesinin sonu itibarıyla, gözlemlediğimiz bazı değişiklikler olsa da ekonomik etkilerin zamanla nasıl değişeceği ve bunların sosyal etkilerinin ne olacağını kestirmek çok kolay değil. Mesela, 2021’in ilk çeyreğinde gerçekleşmiş olan yüksek büyüme oranlarının istihdama yansıması çok asimetrik oldu. Mart ayı verilerine göre Türkiye ekonomisinde istihdam 550 bin arttı ve bu artışın 480 bini sanayi sektöründe gerçekleşti. Hizmet sektöründe ise 30 bin civarında azalış var. Sanayi sektöründeki artışın da çoğu erkek istihdamı olarak tezahür etmiş. Krizden olumsuz etkilenen bireylerin kaçının ortaya çıkan yeni iş olanaklarından yararlanabildiği ve bu hanelerdeki diğer bireylerin nasıl etkileneceği araştırılması gereken önemli sorular.

Ayrıca, hepimizin tecrübe ettiği üzere pandemiyle birlikte sosyal davranışlarımız, çalışma şekillerimiz ve tüketici tercihleri de değişti. Bunların ne kadarının kalıcı olacağını da bilmiyoruz. Hayatımıza kolaylık getirdiğini düşündüğümüz çoğu davranışın kalıcı olacağını öngörüyorum. Bu yönde aklıma ilk gelen örnekler artan online alışveriş alışkanlığı ve online toplantılar. Bunların dışında sadece sağlık risklerinden dolayı değiştirdiğimiz sosyal alışkanlıklarımızın ve tüketici tercihlerimizin, riskler ortadan kalktığında hızlı bir şekilde eskiye döneceğine inanıyorum.

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü Türkiye için çok önemli. Buna karşı sektör ile ilgili akademik düzeyde az sayıda çalışma var. Oysaki sektörü doğrudan ilgilendiren politikaların, ilk olarak vergilendirme düzeninin, yeni üretim teknolojileri düşünülerek emisyon oranlarını azaltmayı teşvik edici çağdaş amaçlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi lazım. Bu konuda rehber sunması açısından diğer ülkelerde yapılan akademik çalışmalara benzer şekilde daha kapsamlı ekonomik modeller kurmak ve bu modelleri kullanarak çeşitli simulasyonlar yapmak mümkün. Araştırmacılar olarak beklentimiz sektörün tüm paydaşlarının araştırmacılarla veri paylaşımına ve diyaloga açık olması. Sonuçta etkili ve çağdaş politikalar geliştirmek ancak bu şekilde veriye dayanan analizler ile mümkün olacaktır.

“Otomotiv ekosistemi Türkiye için kaçınılmaz öneme sahip”

“Devletin vergi politikaları ve üreticilerin fiyatlama davranışları özellikle alt segmentteki otomotiv piyasanın büyüklüğünü fazlasıyla etkileyebiliyor. İlgili kararların bu bilinçle alınması gerekiyor. Zira düşük seviyede otomobil satışları Türkiye ekonomisi için hem istihdam hem de vergi gelirleri açısından olumsuz bir tablo teşkil ediyor.”  

Otomotiv sektörü Türkiye ekonomisi için istihdama ve ihracata olan katkısı sebebiyle çok önemli bir role sahip. Hanehalkı iş gücü anketlerine göre sektör yaklaşık 270 bin kişiye doğrudan iş olanağı sağlıyor. Ayrıca otomotiv, Türkiye ihracatına en yüksek katkıyı sağlayan sektör. Bütün bunlara ek olarak otomotiv sektörü vergi gelirleri için de kaçınılmaz bir öneme sahip. Yarattığı ekosistem düşünüldüğünde sektör istihdama, ihracata ve vergi gelirlerine dolaylı yolla da katkılar sunuyor. Açıkçası Türkiye ekonomisi için bu kadar öneme sahip bir sektörün temel parametreleri hakkında çok az şey biliyoruz. Bu konudaki akademik çalışmalar oldukça az. Bu açığı kapatmak için Boğaziçi Üniversitesi’nden Meltem Poyraz ve Koç Üniversitesi’nden Berna Tuncay ile birlikte otomotiv marketindeki fiyat esnekliğini tahmin ettiğimiz bir çalışma yapıyoruz.

2018 Ocak ve 2019 Eylül döneminde marketin yaklaşık yüzde 67’sini temsil eden 35 modelin aylık bazda fiyat ve satış adedi verisine sahibiz. O dönemde otomotiv sektörü döviz kurlarındaki ani bir artış ve ÖTV oranlarındaki geçiçi düşüş gibi iki önemli gelişmeye şahit olmuştu. Geliştirdiğimiz ekonometrik modelde bu iki gelişmenin otomotiv fiyatları üzerine olan etkilerini ve otomotiv kredi faizlerindeki değişimleri göz önünde bulunduruyoruz. Tahminlerimiz sonucu elde ettiğimiz fiyat esneklik parametresinin gelişmiş ülke ekonomilerindeki rakamlara yakın olduğunu gördük. Segment bazında yaptığımız analizlerde ise değişik sonuçlar bulduk. Alt segmentteki modellere olan talebin fiyat esnekleğinin çok daha yüksek olduğunu ve kredi faizlerindeki artışın alt segmentteki otomotiv satışlarını daha olumsuz etkilediğini tespit ettik. Dolayısıyla devletin vergi politikaları ve üreticilerin fiyatlama davranışları özellikle alt segmentteki otomotiv piyasanın büyüklüğünü fazlasıyla etkileyebiliyor. İlgili kararların bubilinç ile alınması gerekiyor. Zira düşük seviyede otomobil satışları Türkiye ekonomisi için hem istihdam hem de vergi gelirleri açısından olumsuz bir tablo teşkil ediyor.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next