İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Doç. Dr. Çiğdem Nas 

İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri

“Türkiye’de ulusal sera gazı azaltım hedeflerinin güncellemesi gerekiyor”

“Türkiye henüz Paris İklim Anlaşmasını onaylamamıştır. Önümüzdeki süreçte Anlaşmanın onaylanması Türkiye’nin Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Konferansı’nda iklim diplomasisi açısından daha güçlü bir konumda yer almasına yardımcı olacaktır.”

 

Dünyada küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele için yürütülen çalışmaları ve ülkemizin bu çalışmalara sunduğu katkıları paylaşır mısınız?

Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili çalışmalar büyük ölçüde Birleşmiş Milletler çerçevesinde yürütülmektedir. BM, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve taraflar konferansı gibi araç ve süreçler yoluyla iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmalarına liderlik etmektedir. Kyoto Protokolü ve son olarak Paris İklim Anlaşması ile sera gazı salımının azaltılması ve 1990 oranlarının 1,5 ila 2 derece altına düşürülmesi için hedefler belirlenmiştir. Ayrıca emisyon ticareti sistemi gibi bazı esneklik mekanizmaları bulunmaktadır. Bu sistem içinde gelişmiş olan ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için daha fazla kapasitesi olan ülkelerin gelişmekte olan ülkelere destek sağlama ve yeşil teknoloji transferini kolaylaştırması desteklenmektedir. Her ülkenin iklim değişikliği rejiminin bir parçası olarak iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile mücadele etme ve giderek iklimin daha fazla değişmesine yol açan ve insan ve diğer canlıların yaşam koşullarını zorlaştıran sera gazı salımını azaltma yükümlülüğü vardır. Bu çerçevede tüm ülkeler sera gazı emisyon azaltım hedeflerini ulusal katkı niyeti olarak beyan etmiştir. Türkiye’nin ulusal katkı niyetinde, sera gazı emisyonlarının referans senaryoya (BAU) göre 2030’da yüzde 21’e kadar artıştan azaltılması öngörülmüştür. Türkiye henüz Paris İklim Anlaşmasını onaylamamıştır. Önümüzdeki süreçte Anlaşmanın onaylanması Türkiye’nin Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Konferansı’nda iklim diplomasisi açısından daha güçlü bir konumda yer almasına yardımcı olacaktır.

Dünyada ve ülkemizde iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hayat geçirilen önemli projeler nelerdir?

İklim değişikliği ile mücadele ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için projeler arasında şu örnekleri verebiliriz. Yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmaya yönelik projeler örneğin Danimarka’nın inşa etmeyi planladığı ve her birinin en az 2 GW kapasitesi olması öngörülen enerji adaları. Diğer bir örnek ulaştırmada akıllı, temiz ve birbirine bağlı sistemler kurulması.  AB elektrikli taşıtlar için birlik genelinde 1 milyon şarj noktası oluşturulması projesini hayata geçiriyor. Bunun yanında alternatif bir yakıt olan hidrojen bazlı yakıtların geliştirilmesini desteklemek için hidrojen ittifakı oluşturuldu. İnşaat sektörünün yeşil dönüşüme uydurulması ve binalarda enerji verimliliğinin artırılması da diğer önemli bir konu. Atık yönetiminde ise atıklardan elde edilen enerjinin şehir aydınlatmasında kullanılması, tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, tekstil atıklarının geri dönüştürülmesi, bisiklet gibi temiz araçların kullanımına yönelik adımlar atılması gibi önlemler sayılabilir. Ayrıca AB’nin uygulamaya koyduğu Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında da ürün tasarımlarının sera gazı salımını azaltacak şekilde yeniden düzenlenmesi, sürdürülebilir ürünlere ağırlık verilmesi, üretimde kullanılan girdilerin yeniden kullanımı, ürün ömrünün uzatılması ve kullan at yerine tamir etme alışkanlığının yeniden getirilmesi sayılabilir.

Dünyada hangi ülkeler ne gibi önlemler alıyorlar?

Halihazırda AB 2050 yılı için iklim nötr olma hedefi ile başı çekiyor. ABD, Çin Japonya gibi diğer önemli ekonomiler de benzer hedefler açıkladılar. Güney Kore 2050’de karbon nötr olma hedefini ortaya koyarken, Avustralya 2030’a kadar kişi başına karbon salımını yüzde 70 düşürmeyi hedefliyor. ABD, sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar 2005 seviyelerine göre yüzde 52’ye kadar azaltmayı taahhüt ediyor. ABD aynı zamanda elektrik sektörünü 2035’e kadar yüzde 100 karbondan arındırmayı hedefliyor. Çin ise 2060’da karbon nötr olma hedefini açıkladı. Bu hedeflerin açıklanması önemli ancak asıl önemli olan gerekli adımların atılması ve hedeflere uyulması.

“Avrupa Yeşil Mutabakatı bir dönüşüm projesidir”

Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede atılmış önemli bir adım Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye ve Avrupa açısından nasıl bir anlam taşıyor? 

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı AB için bir yenilenme ve dönüşüm projesi olarak ele alabiliriz. Bu kapsamda AB İklim Yasası ile sera gazı emisyonlarını Paris İklim Anlaşması hedefleri doğrultusunda azaltmayı taahhüt ediyor ve bu konuda gerekli önlemleri almayı üye devletler için bağlayıcı hale getiriyor. 2030 için yüzde 55 azaltım, 2050 için ise net sıfır hedefleri benimsendi. Ancak bu hedefleri gerçek kılmak için ticaret, sanayi, enerji, tarım, inşaat ve ulaştırma gibi her politika alanında yeni stratejiler benimseniyor. Benimsenen hedefler arasında yenilenebilir enerji oranını 2030’da kadar yüzde 32’ye çıkarmak, Avrupa genelinde 1 milyon şarj noktası oluşturmak, alternatif yakıtlar geliştirmek, pestisit kullanımını yüzde 50 azaltmak gibi planlar bulunmakta. 2030’a kadar 1 trilyon avroluk bir bütçe ile finansman yaratılması öngörülüyor. Ayrıca uyum kapasitesi az olan ve kömür gibi yakıtları hala tüketen üye devletlere ve en fazla etkilenecek sektörlere “Adil Dönüşüm Mekanizması” kapsamında destek sağlanacak. Türkiye de aday ülke ve gümrük birliği ortağı olarak bu süreçten önemli ölçüde etkilenecek. Öncelikle AB’de değişen üretim ve tüketim standartlarına uyum sağlaması gerekecek. Bunun yanında karbon ayak izini düşürmeye yönelik önlemlerini yoğunlaştırması ve ulusal sera gazı azaltım hedeflerini güncellemesi gerekiyor. AB modeline benzer bir emisyon ticaret sistemi oluşturması da gerekebilir. AB’nin Haziran ayına kadar açıklamayı planladığı sınırda karbon düzenlemesi mekanizması ile özellikle enerji yoğun sektörlerden AB’ye yapılan ihracat ek bazı kısıtlama ve maliyetlere tabi olabilir. Bu da rekabetçiliği önemli ölçüde azaltacaktır. Türkiye’nin bu dönüşüme ayak uydurması kaçınılmaz bir gereklilik. En önemli noktalardan biri de finansman sağlanması. Türkiye hem Avrupa Yatırım Bankası gibi kuruluşlardan hem de katılım önce fonlardan belirli ölçüde destek bulabilir. AB-Türkiye ilişkilerinin bütünüyle düzeltilmesi ve güncellenmesi de bu uyuma daha fazla AB desteği sağlanması açısından büyük önem taşıyor.

“2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlanmasını planlayan ekonomilerin öncelikle yenilenebilir enerjiye geçişi tamamlaması, hidrokarbonu geride bırakması, elektriği de yenilenebilir kaynaklardan elde etmesi ve tüm sektörlerde yeşil dönüşümü tamamlaması gerekiyor.”

Sera gazı emisyonunun 2050’ye kadar sıfırlanması hedefi doğrultusunda dünyada gerçekleştirilmesi gerekli çalışmalar nelerdir?

Öncelikle bu hedeflere ulaşılması ve iklim değişikliği meselesinde başarı kaydedilebilmesi için tüm ülkelerin bu hedefler doğrultusunda hareket etmesi gerekiyor. Dolayısıyla özelikle iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ancak uyum ve değişim kapasitesi olmayan ülkelerin desteklenmesi gerekiyor. Bunun yanında AB gibi 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlanmasını planlayan ekonomilerin öncelikle yenilenebilir enerjiye geçişi tamamlaması, hidrokarbonu geride bırakması, elektriği de yenilenebilir kaynaklardan elde etmesi ve tüm sektörlerde yeşil dönüşümü tamamlaması gerekiyor. Bunun yanında doğal yutaklar olan orman ve sulak alanların geri kazanılması ve biyoçeşitlilik kaybını tersine döndürücü adımlar atılması şart. Tarımın sera gazı salımını artırıcı etkilerinin azaltılması ve organik tarımın desteklenmesinin yanında, ulaştırma ve aşırı tüketimden kaynaklanan olumsuz etkiler ile mücadele edilmesi gerekiyor.

Avrupa Parlamentosunun DTÖ ile Uyumlu Sınırda Karbon Düzenlemesi Kararı’nın küresel ticarete ne gibi etkileri olması bekleniyor?

“Sınırda Karbon Düzenlemesi” Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın önemli bir parçasını oluşturuyor. Bunun nasıl bir şekil alacağını henüz bilmiyoruz. Avrupa Komisyonu bununla ilgili önerisini Haziran 2021’e kadar açıklayacağını belirtti. Ancak temel mantık şu şekilde ortaya çıkıyor. AB kendi firma ve işletmeleri için sera gazı salımını kısıtlayıcı tedbirler alırken bu tedbirleri almayan ülke ve sektörlerden gelen ithalat, rekabeti bozucu bir etki yapabilir ve karbon kaçağına yol açabilir. Bunu engellemek için AB sınırda karbon düzenlemesini ortaya attı.  Bu şekilde sera gazı emisyonu azaltım hedefleri olmayan veya düşük olan, yani karbon ayak izi yüksek olan ülke ve sektörlerden yapılan ithalat, bir nevi cezalandırılmış olacak. Ek bir vergi ile ya da karbon ayak izini azaltmayı zorunlu hale getirecek standartların belirlenmesi yoluyla karbon sınır düzenlemesinin hayata geçirilmesi planlanıyor. Bunun küresel ticarete etkisi de AB ile yoğun ticaret yapan tüm aktörlerin bu doğrultuda önlemler almaları ve kendi ihracatçılarını korumak için gerekli uyum çalışmalarına hız vermeleri yönünde olacak. Ayrıca AB’nin modelini takip ederek, özellikle yüksek sera gazı emisyon indirimi planlamış ülkeler bu tür sınırda karbon düzenlemeleri getirebilirler.

İklim değişikliği konusunda ülkemizin yol haritası doğrultusunda bireylere ve sektörlere düşen görevler nelerdir?

Özellikle AB’ye ihracat yapan firma ve sektörlerin üretim süreçleri ve kullandıkları girdilerin karbon ayak izini hesaplamaları ve indirime yönelik adımlar atmaları gerekiyor. Kullandığımızı enerjinin yenilenebilir kaynaklardan olması ve imalat sırasındaki emisyonların azaltımı yönünde adımlar atılmalı. Mümkün olduğunca yeniden kullanım ve geri dönüşüme ağırlık verilmeli.

İKV olarak TEPAV ve İstanbul Politikalar Merkezi ile bir çağrı yayınladık ve Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını vakit kaybetmeden onaylaması ve Avrupa Yeşil Mutabakatının getirdiklerine hazırlanmasının önemini vurguladık. Çağrı metnine şuradan ulaşılabilir: https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=5007&id=5082

Bireyler olarak ise binaların ısı yalıtımından atık yönetimine, market alışverişinden tüketimde aldığımız kararlara dek her konuda daha bilinçli davranmamız lazım. Uçakların sera gazı salımı oldukça yüksek.  Seyahatleri mümkün olduğunca tren, elektrikli taşıt gibi daha temiz araçlara yöneltmek bir çözüm olabilir. Ayrıca gereksiz tüketimden kaçınmak ve atıkları mutlaka ayrıştırarak atmak çok önemli. Bireyler ve işletmeler olarak siyasi aktörlerden, iklim konusunda daha iddialı adımlar atmalarını talep edebiliriz. Devlet düzeyinde bireyleri ve sektörleri yönlendirecek, kural koyacak ve uymayanları cezalandıracak ulusal stratejilere ihtiyaç var.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next