Ekonomist Özlem Derici Şengül Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

 “2019’un, yeni bir finansal türbülansa ev sahipliği yapmasını beklemiyoruz”

Türkiye ekonomisinin konjonktürel olarak alım gücündeki düşüşü, yani enflasyonu kontrol altına alması ve borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi öncelikli. Yapısal tarafta ise hem finansal hem de fiziki yatırım ortamının iyileştirilmesi, tarım reformunun hayata geçirilmesi ve istihdam piyasasının sektörlerin ihtiyaçlarını gözetecek şekilde reform niteliğinde adımlarla yeniden düzenlenmesi öncelikli ekonomik konuların başında geliyor.

2019’un ilk çeyreğini geride bıraktık. Türkiye ekonomisinin bu yıl genel olarak nasıl bir

seyir izlemesini bekliyorsunuz? Türkiye ekonomisini bekleyen başlıca riskler sizce neler

olacaktır?

Türkiye ekonomisi finansal piyasaların oldukça dalgalı olduğu ve ağır bir finansal türbülansı da geride bıraktığı bir yıl yaşadı. 2019’un yeni bir finansal türbülansa ev sahipliği yapmasını beklemesek de 2018’in artçı etkilerinin reel sektör üzerinde çok daha fazla hissedileceği bir yıl olmasını bekliyorduk. Nitekim 2018’in son çeyreğinde başlayan daralmanın 2019’un ilk çeyreğine sarkması ve hatta ikinci çeyreğin de zayıf geçecek olması bu beklentimizi teyit etti. Öte yandan mart ayına ait üretim, reel kesim güveni, reel kredi büyümesi gibi veriler hafif hafif toparlanmanın başladığına da işaret ediyor. Her ne kadar alım gücündeki düşüş ve seçim sonrası riskini almak istemeyen yerleşiklerin döviz birikimi dolarizasyonu arttırsa da yılın ikinci yarısı itibarıyla enflasyonda ve borçlanma maliyetlerinde gevşeme görmeyi bekliyor; yılın ilk yarısındaki zayıflığın bir nebze de olsa telafi edildiğini görmeyi umuyoruz.

Bu esnada başlıca riskler ABD-Türkiye ilişkilerinin yeniden bozulma aşamasına gelmesi, seçim sonrası yurt içi politik görünümün belirsizlik arz etmesi, yeni ekonomi yol haritasının gecikmesi veya tatmin edici düzenlemeleri içermemesi ve mali disipline dönüşte geç kalınması olarak sıralanabilir. ABD ile Rus S400 savunma sistemlerinin alınmasına dair gerginlik çözülmeden diplomatik ve ticari ilişkilerin Türkiye için olumlu bir şekilde ilerlemesini beklemek güç. Bir diğer risk unsuru ise para ve maliye politikası tarafında bulunuyor. Para politikasında enflasyonla mücadelede kesin sonuç alınmadan yapılacak bir faiz indirimi, döviz kurunun yeniden yukarı tırmanmasına neden olabilir.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak uzun süredir beklenen “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019”u açıkladı. Açıklamaları kısa ve uzun vadeli ekonomik performans açısından değerlendirir misiniz?

Uzun süredir beklenen ve birçok yapısal soruna çözüm üretileceği beklentisiyle zaman tanınan, Yapısal Dönüşüm Programı açıklandı. Başlıklar itibarıyla sadece ekonomi değil yargı reformu, istihdamın eğitimi, tarım gibi konuları da kapsaması, bunlarla ilgili atılacak adımlara dair tarihler verilmesi çok önemli. Ancak bu başlıklar daha önceki açıklanan programlardan farklı olarak daha kapsamlı gözükse de detaylarla ilgili bilgi önceki açıklamalar kadar eksik. Bu yüzden finansal piyasalar da reel sektör de programı desteklese de tam olarak programa sahip çıkabilmiş; benimsemiş durumda değil. Kamu bankalarının sermayelendirilmesi işlemi 2001 krizinden sonra yapılan ve devletin nakit dışı borçlanmasını arttıran uygulama ile benzerlikler gösteriyor. Enerji ve inşaat şirketlerinin vadesi geçmiş alacaklarını bilanço dışına çıkartmak için kurulacak fonun kaynağının nereden geleceği henüz net değil. Reform niteliği taşımayan bu düzenlemeleri sermayelendirme ve bankacılık sisteminin aktif kalitesini arttırmakta önemli buluyoruz. Ancak yorum yapabilmek için daha fazla detaya ihtiyaç duyuyoruz. Sanayi ve stratejik sektörlerin ön plana çıkartılması, tarımda seracılık ve hayvancılığın geliştirilmesi, verginin tabana yayılması ve kayıt dışılığın azaltılması, istihdamın eğitimi, bireysel emeklilik sisteminin dönüştürülmesi ve sosyal güvenlik reformunun hayata geçirilmesi, her biri bugün başlayıp başarı ile sürdürürsek orta ve uzun vadeli büyümemize, kalkınmamıza hizmet edecek adımlar. Ancak plandan uygulamaya geçmek ve gerçekçi hedeflerle adım adım ilerlemek hem iş dünyasının, hem yatırımcının, hem tasarruf sahibinin en büyük dileği. Bu dileğin gerçekleşmesi yatırımcı güvenini de geri getirecek, enflasyonla mücadelede de yol kat etmemize, borçlanma maliyetlerini düşürmemize, sermaye çekebilmemize ve en nihayetinde sürdürülebilir büyümemize hizmet edecektir.

Döviz kurlarında hareketliliğin bu yıl devam etmesini bekliyor musunuz? Döviz kurlarının

seyrinde neler etkili olabilir? 2019’da dolar, avro, enflasyon gibi veriler konusundaki

beklentinizi paylaşabilir misiniz?

Döviz kurunda hareketliliğin hem yurt dışı faktörler hem de yurt içi faktörler nedeniyle bu sene de devam etmesini bekliyorum. Yurt dışında her ne kadar FED faiz artırımlarına ara vermiş ve likidite sıkılaştırmasına son verecek olsa da, bu durum global büyüme ile ilgili endişeler nedeniyle gerçekleştiğinden, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişinin hızlanmasını beklememek gerekir. Özellikle ABD, Avrupa ve Çin ekonomilerinde yavaşlama sinyalleri tüm yatırımcıları güvenli limanlara itiyor ve gelişmekte olan ülkelere sermaye girişini sınırlıyor. Bu yüzden TL üzerinde de yurt dışı kaynaklı baskının devam ettiğine şahit olacağız. Yurt içinde ise hem dolarizasyon eğiliminin devam etmesi, hem halen 180 milyar dolar civarında bir yıllık dış finansman açığımızın bulunması hem de bunun karşılığında 90 milyar doların biraz üzerinde seyreden ve tüm rezerv yeterlilik rasyolarına göre zayıf bir görünüm arz eden TCMB rezervleri kurun üzerinde baskı yaratmaya devam edecektir. Bir kur şoku niteliğinde olmasa da TL’de değer kaybının devam etmesini ve yıl sonu USDTRY kurunun 6.20 civarında, USDEUR kurunun ise 7.15 civarında olmasını bekliyorum. Enflasyonda; talep koşulları fiyatların düşüşü yönünde yardım ederken arz koşullarınınsa çıkış yönünde katkıda bulunacağını göreceğiz. Yine de enflasyonun yüzde 20’ye yakın seviyelerden yüzde 15’in altına gerilemesini ve yılı yüzde 13.9 seviyesinde bitirmesini bekliyorum.

2019’da dünya gündeminde takip edilmesi gereken önemli başlıkları paylaşır mısınız?

2019 yılı içerisinde takip edeceğimiz en önemli başlıklar ABD Merkez Bankası FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın kararları, Brexit ile ilgili gelişmeler, global ve bölgesel büyüme oranları, TCMB’nin faiz kararları, maliye politikası ile ilgili gelişmeler, yurtiçinde açıklanması beklenen yapısal reform ajandası ve ABD-Türkiye ilişkileri olarak sıralanabilir.

Dünya ekonomilerinin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Küresel ekonomilerdeki gelişmeler yönünden değerlendirir misiniz?

Dünya ekonomilerinin konjonktürel bazda en önemli sorunu halen Lehman krizinin etkilerini üzerinden atarak piyasaların doğal seyrine dönememesi, müdahaleye ihtiyaç duymasıdır. Bu durumun uzantısı olarak global piyasalara sağlanan 15 trilyon doların üzerinde likiditenin yarattığı ucuz borçlanma ve borç rasyolarındaki artış da önümüzdeki yılların çözülmesi gereken en önemli sorunu olarak addedilebilir. Bugün global borç miktarı 250 trilyon dolar civarında, toplam borç rasyosu ise toplam dünya GSYH’sinin yüzde 300’ünün üzerindedir. Yüksek borçluluk maliye politikası ile ekonomik sorunlara müdahale gücünü azaltmakta ve para politikasına fazlaca yüklenilmesine neden olmaktadır. Buna ek olarak milliyetçilik akımının yaygınlaşması, korumacılık eğiliminin kuvvet kazanması, Asya ve Avrupa’da nüfusun demografik yapısının yaşlılar lehine değişmesi, Sanayi 4.0 ile gelen verimlilik artışı ancak buna karşılık daha az istihdama ihtiyaç duyulmasının yarattığı sosyal rahatsızlık gelecek yılların müdahale gerektiren yapısal kırılganlıkları olacaktır.

Türkiye’de otomotiv sektörünün bu denli güçlü ve gelişime açık olması, ülkenin uzun vadeli sürdürülebilir büyümeye sahip olması, istihdam kalitesinin artması, yaşam kalitesinin iyileştirmesi adına çok büyük bir katkı.

 

Halen Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz? Brexit’in ne gibi etkileri oluyor? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?

Avrupa’da hem 2011 krizi sonrası büyüme performansının istenilen düzeye çıkartılamaması hem de İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerde politik ve ekonomik kırılganlıkların tam anlamıyla giderilememiş olması kıta ekonomisini halen diken üzerinde tutmakta. Bunun üzerine İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci ve bunun ekonomik yansımaları da her iki taraf için de uzun vadeli etkileri olacak gelişmeler. Her ne kadar süreç henüz tamamlanmasa ve ekonomik işbirliğini kaybetmeyecek çözümler üzerine daha fazla durulsa da geçiş süreci her iki ekonomide de ticarette ve iş ilişkilerinde bir yavaşlamaya neden oluyor. Ben süreç sonunda İngiltere’nin finans merkezi olmaktan çıkmasını beklemiyorum ancak reel ekonomide yeni durum sindirilene kadar bir belirsizlik ve yavaşlama yaşanacağı aşikar. Bu esnada Avrupa ekonomisi için Avrupa Merkez Bankası’nın desteği çok önemli. AMB parasal genişlemeyi durdurma kararı alsa da ekonominin eski gücüne kavuşmadan sıkılaştırmaya geçmesi mümkün görünmüyor. Keza FED de parasal sıkılaştırmayı durdurdu ve ekonomide yeniden sürdürülebilir şekilde 3.0 üzeri büyüme görmeden sıkılaştırma hamlelerine devam edemeyecek gibi duruyor. Bu da bana 2019 ve 2020’de FED ve AMB’nin mevcut likiditeyi koruyacakları veya genişlemeye ihtiyaç duyacaklarını düşündürüyor.

Ekonomimiz yönünden ne gibi adımlar atılmasına ihtiyaç var?

Türkiye ekonomisinin bugün konjonktürel ve yapısal öncelikleri farklı. Konjonktürel olarak alım gücündeki düşüşü yani enflasyonu kontrol altına alması ve borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi öncelikli. Bunun için de hem para politikası hem de maliye politikasının proaktif bir şekilde, günü kurtaran değil sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacak şekilde tasarlanması ve uygulanması gerekiyor. Yapısal tarafta ise hem finansal hem de fiziki yatırım ortamının iyileştirilmesi, tarım reformunun hayata geçirilmesi ve de istihdam piyasasının sektörlerin ihtiyaçlarını gözetecek şekilde reform niteliğinde adımlarla yeniden düzenlenmesi öncelikli ekonomik konuların başında geliyor.

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü, GSYH’nin yüzde 4’ü civarındaki payı ve yüzde 80’ini ihraç eden üretim düzeyi ile Türkiye’nin kilit sektörlerinden biri. 2018’de 32 milyar doları aşan ihracat hacmi ile Türkiye’nin ihracat hacminin yüzde 20’sine yakınını oluşturuyor. Dolayısıyla hem üretim sektöründe yarattığı çarpan etkisi, hem istihdam piyasasına katkısı hem de Sanayi 4.0 dönüşümünün teknoloji transferi anlamında öncü sektörü olarak pek çok sektörü arkasından sürüklüyor. Otomotiv sektörü, Ar-Ge yatırımları ve inovasyonun yoğun oluşu sebebiyle geleceğin tasarımında ön sıralarda yer alıyor. Aynı zamanda şehirleşmeden savunmaya, ulaştırmadan altyapı yatırımlarına, her alanda kalkınma için hayati önem taşıyor. Bu anlamda Türkiye’de otomotiv sektörünün bu denli güçlü ve gelişime açık olması, ülkenin uzun vadeli sürdürülebilir büyümeye sahip olması, istihdam kalitesinin artması, yaşam kalitesinin iyileştirmesi adına çok büyük bir katkı.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next