Sabancı Üniversitesi IICEC Koordinatörü Dr. Mehmet Doğan Üçok Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Küresel iklim değişikliği, dünyanın geleceğini etkiliyor

 “Dünya enerji ihtiyacının yüzde 80’i fosil yakıtlardan sağlanıyor; enerji ihtiyacı hızla artarken diğer tarafta küresel ısınma devam ediyor. Yıllar süren araştırmalar, hükümet programları ve geliştirme çalışmalarının ardından, ulaşım sektörünün karbonsuzlaşması için iki aday ortaya çıktı: Akülü Elektrikli Araçlar ve Hidrojen Yakıt Hücreli Araçlar.”

Dünya enerji piyasasına ilişkin genel bir bilgi verebilir misiniz? Son yıllarda küresel enerji piyasasını etkileyen, yönlendiren en önemli olaylar/gelişmeler ve etkileri neler oldu? Enerji piyasasına ilişkin izlenmesi gereken yeni trendler nelerdir? Bundan 30 yıl sonra, dünya enerji denklemi sizce nasıl değişecek?

Global enerji ihtiyacı hızla artıyor; 2040’a kadar global enerji talebinin yüzde 30 civarında artması, global talebe bir Çin ve bir Hindistan daha eklenmesi anlamına geliyor ve talep artışı, büyük oranda Asya’ya kayıyor. 2000’de, Avrupa ve Kuzey Amerika dünya enerji talebinin yüzde 40'ını, Asya'daki gelişmekte olan ekonomiler ise yüzde 20'sini oluştururken, 2040 itibarıyla bu durum tam tersine dönüyor.             

Genel olarak dünya enerji piyasalarına baktığımızda, bugün dünya enerji ihtiyacının yüzde 80’i fosil yakıtlardan (petrol, doğal gaz ve kömürden) sağlanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) projeksiyonlarında 2040 itibarıyla doğalgaz ve petrolün dünyanın enerji talebinin karşılanmasında çok büyük paya sahip olmayı sürdürmekte olduğunu görüyoruz; bugünkü yüzde 80’lerden yüzde 75’e geriliyor.

Son on yılda “kaya gazı devrimi”nin petrol ve doğalgaz arzını derinden etkilediğini gördük ve bu kuvvetli şekilde devam ediyor. ABD petrol ve gaz arzını artırarak, 2025’e kadar dünyadaki petrol ve doğal gaz üretim artışının yarısından fazlasını karşılıyor olacak. Dünya enerji portföyünde, kömürün gittikçe azalması bekleniyor, fakat rakamlara baktığımızda bu azalma hemen gerçekleş(e)miyor.  Doğalgazın ise 2030’da kömürü geride bırakarak ikinci büyük yakıt haline gelmesi öngörülüyor.                   

Yenilenebilir kaynakların (özellikle rüzgar ve fotovoltaik güneş/solar PV) gelişimi ve iklim konusu önemli, dünya ısınıyor... Dünya enerji sistemi, yenilenebilir enerjinin gelişen ve ucuzlayan teknoloji ve politika destekleriyle yaygınlaşması sayesinde, bugüne kadarki en sarsıcı değişikliğini yaşıyor. Fotovoltaik güneş ve rüzgarın enerji karmasındaki yeri süratle artıyor. Yenilenebilir enerjinin üretimdeki payı bugünkü yüzde 20-25 seviyesinden 2040 itibarıyla  yaklaşık yüzde 40-45’e yükselirken, kömür ise tam tersi bir trend izliyor; 2040 civarında yenilenebilir enerji ve kömür yer değiştiriyor. Bu değişiklik, iklim açısından olumlu bir gelişme, ancak Paris hedeflerine ulaşmada yeterli olamıyor; elimizdeki teknolojilerle, mevcut altyapıyı değiştirmeden, yeni yatırımların hepsini yenilenebilir yapılsa dahi Paris hedeflerine ulaşmamız son derece zor. Sabancı Üniversitesi-IICEC olarak geçtiğimiz Aralık ayında İstanbul’da ev sahipliği yapmış olduğumuz World Energy Outlook 2018 konferansında bu konular gündemdeydi. Bu nedenle hidrojen ve yeni çözümlere ihtiyaç olduğu IEA ve IRENA gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından belirtiliyor.                

----

 “Yenilenebilir enerjinin 2040’lara doğru giderek artan payı dünya iklim geleceği açısından olumlu bir gelişme, ancak Paris hedeflerine ulaşmak için yeterli olamıyor. Derin karbonsuzlaşma için daha çok çaba şart: Emisyonlar böyle devam ederse, yüzyıl sonuna kadar küresel sıcaklık artışı 3°C'yi geçme yolunda ilerliyor.”

İklim değişikliğiyle mücadele için yenilenebilir enerjilere ve sıfır karbon emisyonlu teknolojiler enerji konusunda atılması gereken adımlar sizce neler?

İklim konusu, geleceğimiz açısından; dünyanın geleceği açısından en önemli konulardan bir tanesi. Derin karbonsuzlaşma için daha çok çaba şart: Emisyonlar böyle devam ederse, yüzyıl sonuna kadar küresel sıcaklık artışı 3°C'yi geçme yolunda ilerliyor. 2018’de karbondioksit emisyonu tarihin en yüksek düzeyine çıktı. Enerjiye bağlı emisyonlar ve ülkelerin ulaşmayı amaçladıkları bilimsel hedefler arasında çok sert bir kopma meydana geldi. Birleşmiş Milletler (UN)'in açıklamalarına göre, 2°C üzerinde bir sıcaklık artışı, dünya iklimine çok ciddi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Emisyon trendlerini tersine çevirmek için, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin yanı sıra, depolama, karbon yakalama ve saklama (Carbon Capture and Storage - CCUS) ve hidrojen gibi yenilikçi teknolojilerin tümüne ihtiyaç var. Son yıllarda hidrojene olan ilgi giderek artıyor; hidrojen yakıtı ve Hidrojen Yakıt Hücreli Araçlar (Hydrogen Fuel Cell Vehicles - HFCV) uluslararası işbirliklerinin merkezinde yer alıyor. Bu konudaki araştırmaların sayısı artıyor.                       

 “Hidrojenle çalışan araçlar artık devreye giriyor. ABD, Japonya, Çin, Güney Kore, Almanya ve Fransa bu konuda öncülük ediyor. Önümüzdeki on yılda hidrojeni, ulaşımda daha fazla görmeye başlayacağız. Hidrojen Yakıt Hücreli Araçlar aynı Akülü Elektrikli Araçlar gibi sıfır egzoz emisyonu sunabiliyor. Hidrojen yakıtlı araçlar konusunda kamuoyuna daha fazla bilgi sağlayacak çalışmalar gerekli. Sabancı Üniversitesi Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) olarak bu konuda önümüzdeki aylarda sunmak üzere bir rapor hazırlıyoruz.”    

Otomotiv sektöründe elektrikli araçlar, hidrojen araçlar gibi yeni nesil yakıt çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce geleceğin otomobillerinde kullanılacak yakıt ne olacak? Otomotiv sektörünün, karbon emisyonunu azaltmak üzere hangi tedbirleri almasını, hangi yatırımları yapmasını gerekli görüyorsunuz?

Rakamlara baktığımızda, dünyanın toplam karbon salımı 30-35Gt/yıl iken, ulaşım sektörünün karbon salımı, 1990'da yaklaşık 3,3 Gigaton (Gt)’dan, 2015 itibarıyla yüzde 68 artış kaydederek 6 Gt'a yaklaştı. Petrol ya da hidrokarbon yakıt tüketmeyen alternatif araçların kullanılması gerekiyor. Yıllar süren araştırmalar, hükümet programları ve geliştirme çalışmalarının ardından, ulaşım sektörünün karbonsuzlaşması için iki aday ortaya çıktı: Akülü Elektrikli Araçlar (Battery Electric Vehicles - BEV) ve Hidrojen Yakıt Hücreli Araçlar (Hydrogen Fuel Cell Vehicles - HFCV).

BEV ve HFCV teknolojilerinden biri değil; her ikisi de karbondioksit salımını düşürmekte önemli rol oynayacak.  Yollardaki sıfır emisyonlu araç (zero emission vehicle) sayısı arttıkça, ulaşım sektörü kaynaklı hava kirliliği ve sera gazı salımının önüne geçilebilir. Ancak her ne kadar kullanımda sıfır emisyon olsalar da; elektrik ve hidrojen üretim yöntemine bağlı olarak üretim kesimindeki upstream emisyonlar çok fazla olabilir. Bundan dolayı, gerek BEV'ler gerek HFCV'lerin emisyon açısından yararları hesaplanırken, bunlar için elektrik veya hidrojen üretiminde salınan sera gazlarının da dikkate alınması gerekir. Bugün hidrojen veya elektrik üretmek için kullanılan yöntemler ciddi sera gazı salımına neden olduğundan; üretim yöntemleri, egzoz emisyonu sıfır olan bu araçların potansiyel yararlarını azaltmaktadır. Bu nedenle, yenilenebilir enerjiden üretilecek elektrik ve hidrojen gündeme geliyor, uluslararası kurum ve kuruluşların araştırmaları bu noktaya odaklanmaya başladı. Böylece, kuyudan yola (Well-to-Wheel/ WTW) emisyonları en düşük düzeye çekilebilmektedir.          

Hidrojen yakıtlı araçlar, dünyada artık devreye giriyor, günlük yaşama karışıyor. Pek çok ülkede piyasanın kurulması sırasında hükümet politikaları (ulusal hedefler, düzenlemeler ve teşvikler) ile desteklenen BEV uygulamasına benzer bir süreç, HFCV için de izlenmekte. ABD (özellikle California), Japonya, Çin, Güney Kore, Almanya ve Fransa bu konuda öncülük ediyor. Bu ülkeler, HFCV satışlarını ve hidrojen ikmal istasyonlarının kurulmasını kuvvetle destekliyor. Hükümetler ve otomobil üreticilerinin HFCV'ye verdiği destek, hidrojen yakıt ikmal şebekesinin yaygınlaştırılması durumunda, tüketici açısından, HFCV'lerin mevcut içten yanmalı araçlara çok daha yakın olduğunu gösteriyor. HFCV'lerin menzili ve yakıt ikmal süresi şu anda kullandığımız otomobillerle aynı özelliklerde, sürüş performansı da tüketicilerin alıştığı araçlar gibi. HFCV'lerin menzili BEV'lerden çok daha uzun, yakıt ikmal süresi ise BEV'ler için gereken saatlerin aksine, sadece 3-5 dakika.

HFCV'lerin büyük ölçekte ticarileştirilmesine yönelik çalışmalar, bugüne kadar teknolojide kaydedilen önemli gelişmeleri yansıtıyor. Bu gelişmeler, dünyanın önde gelen otomotiv şirketlerinin HFCV satışı ve kiralamasına başlamasının önünü açtı.  HFCV'lerin ticarileşme öncesi lansmanı 2015 ve 2016’da yapılırken, teknoloji 2017'nin başında erken ticari dönemine girdi. Global Otomotiv Yöneticileri Anketi (KPMG Global Automotive Executive Survey) 2018'e göre, hidrojen yakıt hücreli ulaşım bir numaralı trend: “Hidrojen Yakıt Hücreli araçlar, bir numaralı trend olma özelliğini 2025'e kadar akülü elektrikli araçların elinden aldı.”    

Küresel HFCV araç stoku Nisan 2018'de 8 bin adede çıkarken, 4 bin 500 araçlık bir filoya sahip olan ABD (çoğunlukla California) en büyük HFCV stoğuna sahip ülke konumunda. Ardından gelen Japonya, 2 bin 400 araçla ikinci büyük HFCV stokuna sahip.

Bu araçlar içten yanmalı motor yerine elektrik motoru kullanarak, ihtiyaç duyduğu elektriği hidrojeni elektriğe çeviren yakıt hücresinden elde eder; yani hidrojen yakıtlı araçlar da, esasen elektrikli araçlar… Ek olarak, hidrojen yakıtlı araçların, sadece otomobillerle sınırlı kalmadığını da belirtmeliyiz; bu teknoloji, SUV, pick-up, kamyon, otobüs, tır, tren ve deniz taşımacılığına varan geniş bir spektrum içeriyor. Sabancı Üniversitesi-IICEC’in sunacağı raporda bu unsurlar yer alacak.         

IICEC hakkında

Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), enerji ve iklim konularında nesnel, kaliteli ekonomi ve politika araştırmaları yapmak üzere kurulan bağımsız bir merkezdir.  Bölgedeki ve dünyadaki diğer üniversitelerle, hükümetlerle, endüstri ortaklarıyla, uluslararası organizasyonlar, düşünce kuruluşları ve diğer araştırma kurumlarıyla birlikte çalışarak politikaya yön verenleri, iş insanlarını, akademisyenleri ve kanaat önderlerini, temel enerji zorlukları konusunda bilgilendirmeyi ve onlara nesnel ve gerçek bir analiz sağlamayı amaçlamaktadır. İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi'nin oluşturulması kararında, Türkiye'nin uluslararası enerji bağlamındaki giderek artan rolü ve Avrupa ile Asya'nın buluştuğu İstanbul'un stratejik konumu etkili olmuştur.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next