Akbank Ekonomik Araştırmalar Baş Ekonomisti Dr. Fatma Melek Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“2019’da para politikası, sıkı duruşunu sürdürecek”

Akbank Ekonomik Araştırmalar Baş Ekonomisti Dr. Fatma Melek güncel ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Melek, “2019’un ikinci yarısından itibaren enflasyondaki kademeli iyileşme ve buna bağlı olarak faiz oranlarında görülecek gerilemeye paralel olarak tüketici kredilerinde ve ticari kredilerde kademeli iyileşme görüleceğini tahmin ediyoruz” dedi. 

2018 yılının son çeyreğinde Türkiye ekonomisinin genel olarak nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz?

Bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren yaşanan finansal sıkılaşma ve kredi aktivitesinde daha durağan seyir; ekonomik aktivitede yavaşlama getirdi. Yakın gelecek beklentilerini gösteren PMI endeksinde özellikle yeni siparişler kaynaklı düşüşler, iktisadi faaliyetin yavaşlama eğiliminin bir süre daha devam edeceğine işaret ediyor. Sektörel bazda, başta inşaat ve ilişkili sektörler olmak üzere, daralma gözleniyor. Hizmetler sektöründe de bir ivme kaybı söz konusu.

Otomobil/beyaz eşya gibi finansmandaki sıkılığa ve döviz kur artışlarına daha hassas dayanıklı tüketim mallarında da gerilemeler gözleniyor. Bu nedenle, yurt içi ekonomik faaliyetleri canlandırmak için vergi indirimleri yapıldı.

Buna karşılık, olumlu bir dinamik ise, iktisadi faaliyetin dış talep ve ihracat lehine dengeleniyor oluşu. Net ihracat 2018’in ikinci çeyreğinde büyümeye pozitif katkı yapmaya başladı. Yılın geri kalanında da ekonomide yeniden dengelenmenin devam etmesini bekliyoruz. Ekim ayında dış ticaret dengesi 529 milyon dolara geriledi.  Ekim 2017’de bu rakam 7,4 milyar dolar idi. Aynı dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65,4’den yüzde 96,7’ye yükseldi. Yeniden dengelenme süreci aynı zamanda daha düşük cari işlemler açığı anlamını taşıyor. Cari işlemler dengesi Ağustos 2018’de aylık bazda fazla verdi; bu eğilimin eylül ve ekimde de devam etmesini bekliyoruz. Yıllıklandırılmış cari açık halihazırda 51 milyar dolar; bunun 2018 sonunda 31 milyar dolara kadar gerilemesini bekliyoruz.

2019’da Türkiye ekonomisinin genel olarak nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz? Bu yıl Türkiye ekonomisini bekleyen başlıca riskler sizce ne olacaktır? 2019’da dolar ve enflasyon gibi veriler konusundaki beklentinizi paylaşabilir misiniz?

2019’a dair öngörülerimizi kısaca özetlemek gerekirse; büyümenin potansiyelinin altında kalacağı, aynı zamanda enflasyonun yılın ilk yarısında yüksek seyredeceği ancak sonrasında kademeli düşüş gösterebileceği bir yıl olacak. Enflasyon üzerindeki riskler devam ettiği için para politikası, sıkı duruşunu sürdürecek.

Sektörel olarak bakıldığında özellikle iç talebe yönelik çimento, perakende gibi sektörlerde yavaşlamalar görebileceğiz. Otomotiv, beyaz eşya gibi ihracata yönelik sektörlerde güçlü olabilecek bir dış talep, bu sektörlerde yurt içi talepteki düşüşü karşılayabilecek.

2019 için yüzde 2 civarı bir büyüme öngörülebilir. Büyümeye pozitif katkının net ihracat kaleminden gelmesini bekliyoruz.

Ekonomiyi bekleyen riskleri iç ve dış kaynaklı olarak ikiye ayırabiliriz. Yurt içinde öncelikli konu enflasyonun düşürülmesi. TCMB’nin son enflasyon raporunda da belirttiği gibi fiyat artışları sadece ithalat içerikli ürünlerde değil, döviz kuru geçişkenliğinin düşük olduğu sektörlerde de görülüyor. Bir diğer deyişle genel fiyatlama davranışı bozuluyor. Ancak son dönemde yaşanan kurdaki stabilizasyon aylık ÜFE enflasyonunun yavaşlamasını da beraberinde getirdi. 2019 için enflasyon tahminimiz, döviz kurlarının istikrarlı gittiği bir ortamda yıllık yüzde 16.

Döviz kuru beklentilerini belirleyen dinamiklerde yurt dışı sermaye akımlarının nasıl gelişeceği önemli. Finansal piyasalar oynak. Dolayısıyla bir beklenti vermek güç. 2019’da beklenen enflasyon kadar dolar/TL kuru artışı öngörmek mantıklı olur.

Ancak bu noktada, enflasyonda orta vadeli gerileme eğilimi hem döviz kurları hem de finansal sıkılığın genel seyri açısından belirleyici olacaktır.

Yurt dışındaki koşulların ise daha zorlayıcı olduğunu düşünüyorum. Fed para politikası normalizasyonuna devam ediyor: Faiz artışı, bilanço küçültmesi. Uluslararası ticarette artan korumacılık eğilimi ve jeopolitik sorunlar, ekonomik görünüm üzerinde riskleri canlı tutuyor.

Döviz kurlarında hareketliliğin bu yıl devam etmesini bekliyor musunuz? Döviz kurlarının seyrinde neler etkili olabilir?

Dolar/TL kurunda Ağustos’un ilk haftasında, ekonomik temellerde açıklanamayacak olağanüstü bir volatilite dönemi yaşadık. Döviz opsiyon piyasalarında 1 aylık ima edilen dolar volatilitesi yüzde 60 seviyelerine kadar çıktı. 2008’de global finansal kriz döneminde görülen en yüksek seviyelerin bile üzerine çıktı. Halihazırda yüzde 21 seviyelerinde göreli daha sakin seyrediyor.

Ekonomik açıdan bakıldığında yüksek cari işlemler açığı/milli gelir oranı dolayısıyla yüksek borçluluk, yüksek enflasyon ve dış finansman ihtiyacı Türkiye’nin kırılganlığını artıran gelişmeler. Dolayısıyla zaman zaman artan piyasa volatilitesinde Türkiye sermaye çıkışlarına maruz kalıyor.

Ancak, 2019’dan itibaren bu kırılganlıklarda gerileme bekliyoruz. Kredi büyümeleri normalize olacak. Ekonomik büyümenin kompozisyonu iç tüketimden ihracata yönelmeye devam edecek. Bu süreçte cari işlemler açığının milli gelire oranını 2018’de beklenen yüzde 4 mertebesinden 2019’da yüzde 2’li, daha sürdürülebilir seviyelere gelmesini bekliyoruz. Dolayısıyla dış açık azalacak. Ekonomi yönetimi bütçe disiplinini kararlılıkla sürdüreceğini belirtiyor. Dolayısıyla bu iki faktör risk primini azaltacak; yüksek dalgalanma potansiyelinin de önünü kesebilecek.

Risk priminin yanı sıra döviz arz ve talebinin nasıl gelişeceği de döviz kurları üzerinde etkili olacak. 2019’u bir borç azaltma yılı olarak da belirtebiliriz. Yabancı para cinsinden borç azaltma eğiliminin yüksek olma ihtimali yabancı paraya talebi canlı tutabilir. Diğer taraftan, sermaye girişlerinin nasıl seyredeceği döviz arzı açısından önemli. Ayrıca belirttiğim gibi enflasyonun seyri, döviz kurlarının gelişimi açısından önem arz edecek.

Tüketici kredilerindeki durumu değerlendirebilir misiniz? Önümüzdeki dönemde nasıl bir seyir izleyeceklerini düşünüyorsunuz?

Finansal sıkılaşma ile birlikte tüm kredi kalemlerinde gerilemeler gördük. Tüketici kredileri 26 Ekim itibarıyla, 2017 yıl sonuna göre artışı yüzde 2,9’a, TL ticari krediler yüzde 7,5’e geriledi. YP ticari krediler aynı dönemde yüzde 5 daraldı. Son dönemde getirilen vergi düzenlemeleri tüketici kredilerinde sınırlı bir miktar artışa neden olabilir. Ancak yüksek faiz oranlarının, tüketici kredilerindeki artış hızını sınırlamaya devam etmesini bekliyoruz. 2019’un ikinci yarısından itibaren enflasyondaki kademeli iyileşme ve buna bağlı olarak faiz oranlarında görülecek gerilemeye paralel olarak tüketici kredilerinde ve ticari kredilerde kademeli iyileşme görüleceğini değerlendiriyoruz.

2018 ve yıl sonu ve 2019’da takip edilmesi gereken önemli beklentileri ve ekonomik seyri etkileyebileceğini düşündüğünüz önemli başlıkları okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?

Önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkeler, başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki para politikası normalizasyonun yanı sıra yükselen global faizler ile güçlü ABD doları, ticaret gerginlikleri ve jeopolitik risklerle karşı karşıya kalma potansiyeline sahip. Bu parametrelerde piyasa beklentilerinin üzerinde bir gelişme olması küresel risk alma iştahında gerilemeye yol açabilecek. Bu durum gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerini etkiler ve yüksek kırılganlığı olan ülkelerde daha büyük baskı yaratır. Gelişmekte olan ülkelerdeki temel kırılganlıklar ise; yüksek borçluluk, göreli düşük rezervler ve yüksek dış finansman ihtiyacı. Bunun yanı sıra Avrupa’daki gelişmeler; İtalya ve Brexit de dış talep açısından önemli olacaktır.

Küresel ekonomilerdeki gelişmeleri değerlendirir misiniz?  Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz? Brexit’in ne gibi etkileri oluyor? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?

Büyüme tahminleri düşüyor. IMF, Ekim 2018 tahminlerinde, Nisan 2018 tahminine göre büyüme beklentisini aşağı yönlü revize etti. Bunda Çin’den gelen ithalata karşı uygulanmaya başlanan 250 milyar dolar tutarındaki tarife de etkili oldu.

Gelişmiş ülkelerde ABD, Japonya, daha olumluyken, Euro bölgesindeki yavaşlama daha belirginleşti. Burada İtalya ekonomisinin durağan seyri önemli oluyor.

Avrupa açısından Brexit gelişmeleri de ek belirsizlik unsuru, Brexit referandumundan geçen 2,5 yıla yakın sürenin ardından, her iki tarafın da yakın olduğu bir anlaşmanın olmuyor oluşu, gelecek dönem ekonomik görünümü her iki taraf için de zayıflatıyor.

Gelişmekte olan ülkeler özelinde ise, bilindiği gibi, son dönemde ticarette korumacılık eğilimin güçlenmesi ve gelişmiş ülkelerdeki artan getirilerle portföy çıkışları hızlandı. Bu ülkelerde yerel para birimlerinde değer kaybına yol açtı. Enflasyonist eğilimleri sınırlamak için bazı gelişmekte olan ülkelerde politika faizleri yükseltildi (Hindistan, Endonezya gibi). Beklentiler 2019 yılında da sıkılaşma eğiliminin devam edeceği yönünde.

Küresel finansal koşullar sıkılaştı. ABD 10 yıllık tahvil getirileri yükseliş gösterdi. 2019 yılında Fed’in üç kez faiz artırarak politika faizini yüzde 3,0-3,25 aralığına getirmesi bekleniyor. Ayrıca Fed bilançosunu küçültüyor, vermiş olduğu likiditeyi geri çekiyor. Fed, 2008 Ağustos ayında 891 milyar dolar olan bilanço büyüklüğünü 4,5 trilyon dolara kadar çıkartmıştı; şu anda 4,2 trilyon dolar. 2019’da 600 milyar daha dolar piyasadan çekecek. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ise 2008 Ağustos’ta 1,45 trilyon Euro olan bilançosu Eylül 2018 itibariyle 4,6 trilyon euroya yükseldi. 15 milyar euroluk aylık varlık alım programı yeni yılla beraber sonlandırıldıktan sonra, itfa eden varlık ana para tutarı ile tekrar varlık alımı yapmaya uzunca bir süre devam edecek; yani bilanço sabit tutulacak. Faiz artırımı ise 2019 yaz ayları ve sonrasında başlayacak. Dolayısıyla ECB’nin de Fed’e göre geriden gelmekle beraber, para politikasında bir normalizasyona başlayacağını söyleyebiliriz

Ekonomimiz yönünden ne gibi adımlar atılmasına ihtiyaç var?

Öncelikle verimlilikteki artış Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomik büyümesinin sağlanması ve refah artışı için temel faktör. Türkiye’nin ekonomik büyümesinde verimlilik artışının katkısı ise sınırlı.  Yapılan çalışmalar 2012-2017 döneminde yıllık ortalama yüzde 5,8’lik büyümenin sadece 0,8 puanının toplam faktör verimliliğindeki artıştan kaynaklandığını göstermektedir.

Toplam faktör verimliliğinin artırılması için ekonomi yönetimimizin yapmış olduğu tespitleri ve kapsamlı çalışmaları mevcut: Yeşil Kitap, Beyaz Kitap gibi. Bu çalışmaların önümüzdeki dönemde, Kalkınma Planına ve diğer ekonomi politikalarına katkı sağlamaları hedefleniyor.

Dünyada üretim yapısı ve süreçleri değişiyor. Teknolojik gelişmelerin üretim süreçlerinde giderek artan uygulamaları, Sanayi 4.0, dijitalleşme, e-ticaret vb. gelişmeler ile küresel rekabette muazzam bir artış var.

Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak stratejiler, bütüncül bir yaklaşımla, teknoloji, yenilikçilik, beşerî sermayeye yatırım, dış ticaret, kurumsal kaliteyi öne çıkarmak gibi birçok unsurun eş anlı değerlendirilmesini ve uygulanmasını gerektiriyor. 

Bu gelişmeler; ekonomide yüksek katma değerli sektörlerin payını artırmak ve son dönemde süreklilik kazanan cari açık ve enflasyon gibi döngüsel problemlere kalıcı bir çözüm üretmek açısından da önemli

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü, en önemli ihracatçı sektörümüz; 2018’in ilk 9 ayında gerçekleşen ihracatın yüzde 17’si otomotiv sektörü kaynaklı. 2019 özelinde otomotiv sektöründe yurt içinde öngörülen talep daralmasını, ihracat kanalıyla telafi edebileceğiz. Bunun da ötesinde net ihracatın pozitif katkısının çok önemli olacağı 2019’da, ihracat ağırlıklı otomotiv sektörümüzün performansı makro dengeler açısından da önemli.

Otomotiv sektöründe yıllar boyunca yapılan, devam eden uluslararası ortaklıklarla, uluslararası düzeyde bir know-how elde edildi. Bu açıdan otomotiv sektörü uluslararası düzeyde rekabetçi yapısı ve yurtdışında pazarlanabilir ürün üretme potansiyeli ile ekonominin diğer sektörlerine örnek teşkil edebilecek düzeydedir. Bu da sektörün özellikle oynaklığın yüksek olduğu dönemlerde, yavaşlayan yurt içi talebi ihracatla dengeleyebilmesi açısından çok önemli.

Ayrıca, yeni alınan vergi indirim kararının da iç pazara destek verebileceğini düşünüyoruz. 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next