Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Ekonomi Bakanı Namık Zeybekci

Türkiye, ‘terzi usulü’ teşvik sistemiyle ekonomik performansını hızlandıracak

Dünya çapında yaanan siyasi ve ekonomik sorunların Türkiye’nin büyümesi üzerinde de etki yaptıını buna karın makroekonomik göstergelerde istikrarın sürdüünü söyleyen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, 2017 yılı performansının çok daha iyi olacaını söylüyor. “2023 hedeflerimiz dorultusunda daha yüksek büyüme oranlarına erimek öncelikli ekonomik amaçlarımız arasında yer alıyor. Bunun için büyüme performansının daha da artırılması, istikrarlı büyümenin temellerinin atılması için ‘Türkiye Varlık Fonu’ ve ‘Proje Bazlı Tevik Sistemi’ gibi kapsamlı politika araçları ile ekonomimizin önündeki engelleri amayı, ülkemize daha yüksek tutarlı, ileri teknolojiye sahip yatırımları çekmeyi amaçlıyoruz” diyen Zeybekci, Türkiye’nin ‘orta gelir tuzaından’ ancak bu ekilde kurtulabileceini vurguluyor

- 2016’yı Türkiye ekonomisi açısından nasıl deerlendiriyorsunuz?Bütçe, büyüme, enflasyon, hedeflere ulama ve ekonomik anlamda atılan adımlar açısından yorumlayabilir misiniz?

Dünya konjonktüründeki siyasi ve ekonomik gelişmeler çerçevesinde Türkiye ekonomisi sağlam duruşunu devam ettiriyor. Özellikle 2008 yılındaki krizden sonra en sağlam ekonomiler arasında olduğunu ispatlayan Türkiye, mevcut durumda küresel ekonomideki durgunluk, hemen sınırının ötesinde süregelen siyasi gelişmeler ve 15 Temmuz başarısız darbe girişimi gibi unsurlara rağmen makroekonomik göstergelerinde istikrarı sürdürüyor.

Ülkemiz, 2016 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4,7, ikinci çeyreğinde yüzde 3,1 büyüdü, yılın ilk yarısında ise yüzde 3,9 oranında bir büyüme performansı sergiledi. 2016 yılının ikinci çeyreğinde büyüme oranında bir düşüş söz konusu olsa da son 1 yılda ülkemizin geçtiği süreçler, küresel ekonomik ve siyasi gelişmeler göz önüne alındığında, bu rakamlar ülkenin ekonomik başarısının göstergesidir. Türkiye, 2016 yılının ikinci çeyreğinde, hem AB’nin (yüzde 1,8), hem de Avro Bölgesi’nin (yüzde 1,6) ortalama büyümesinin çok daha üzerinde bir performans sergilemiştir.

Ancak elbette 2023 hedeflerimiz doğrultusunda daha yüksek büyüme oranlarına erişmek öncelikli ekonomik amaçlarımız arasında yer alıyor. Bunun için büyüme performansının daha da artırılması, istikrarlı büyümenin temellerinin atılması için ‘Türkiye Varlık Fonu’ ve ‘Proje Bazlı Teşvik Sistemi’ gibi kapsamlı politika araçları ile ekonomimizin önündeki engelleri aşmayı, ülkemize daha yüksek tutarlı, ileri teknolojiye sahip yatırımları çekmeyi ve ekonomik anlamda dünyanın her yerinde var olan bir Türkiye’yi hedefliyoruz.

Dış ticaretimize bakacak olursak, 2015 yılında ihracatı miktar bazında artarken jeopolitik gelişmeler ve dönemsel gelişmelerin etkisiyle kıymet bazında azalan ülkemizde, bu yıl için de benzer bir durum söz konusu oldu. 2016 yılının ilk 10 aylık dönemine bakıldığında, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 2,75 azalan ihracatımız 117,1 milyar dolar oldu, ithalatımız yüzde 5,75 daralarak 163,3 milyar dolara geriledi. Bu gelişme, küresel ihracatın yüzde 4 daraldığı ve risk unsurlarının sayıca arttığı bir dönemde yaşandı. Küresel ticaretteki olumsuz tabloya rağmen 2016 yılının tamamında ihracatımızın 143,1 milyar dolar seviyesinde, 2017 yılında 153,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesini öngörüyoruz.

Bir diğer önemli makroekonomik gösterge olan enflasyon oranlarındaki gelişmeler ise istikrarlı şekilde seyrine devam etmektedir. 2016 yılının başında yüzde 9,58 olan enflasyon oranı 2016 yılı Ekim itibarıyla yüzde 7,16’a kadar gerilemiş durumda. 2015 Ekim ayında ise bu oran yüzde 7,58 olmuştu. Bu anlamda söz konusu oranın gerilemesinde Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi tarafından alınan önlemlerin ve enflasyon sepetinde önemli ağırlığı olan gıda fiyatlarının kontrol altına alınmasının etkisi oldu.

İşgücü piyasasına baktığımızda ağustos ayında yüzde 11,3 oranında işsizlik oranı olduğu görülüyor. Bu orandaki artışta 2016 yaz döneminde turizm sektöründe yaşanan durgunluğun etkili olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen Türkiye 30 milyon seviyesinin üzerindeki işgücü ile potansiyeli yüksek, dinamik bir ekonomi olduğunu göstermektedir.

Umuyoruz ki yeni yatırım ve teşvik politikalarımız eşliğindeki ekonomik büyümeyle beraber işgücümüzden daha fazla faydalanıp işsizlik oranını aşağı düşüreceğiz.

Kamu maliyesi ise ülkemizin örnek gösterildiği alanlardan birisi olmaya devam ediyor. Merkezi Yönetim Bütçe Açığı/GSYH oranı Maastricht kriterlerinde yüzde 3 iken 2015 yılında Türkiye’de bu oran yüzde 1,2 olmuştur. Aynı şekilde Maastricht kriterlerinde yüzde 60 olarak belirlenen AB Tanımlı Borç/GSYH oranı 2016
yılı 2. çeyreğinde Avro Bölgesi’nde yüzde 91,2 iken Türkiye’de aynı dönemde yüzde 32,4’tür. Bu anlamda Maastricht kriterlerini karşılayan ülkemiz, ekonomisini destekleyebilecek güçlü bir maliye politikasını hayata geçirebilecek kapasiteye sahiptir. Dolayısıyla mevcut durumda devam eden para politikasında sadeleşme adımları eşliğinde genişletici maliye politikası kozumuz da bulunmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, ekonomimizdeki gidişatın iyi olduğunu bizlere açık bir şekilde gösteriyor. Elbette ekonomimizde çok daha iyi olmasını istediğimiz noktalar var, bunun için var gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Çalışmalarımızı sürdürürken geleceğin teknolojisini baz alırken aynı zamanda geçmişte yaşananlardan da ders alıyoruz.

2008 krizi ve devamında yaşanan küresel ekonomik durgunluktan da çıkarılması gereken dersler var. Bunlardan birisi de üretmeyen ekonomilerin veya üretimde optimum noktayı yakalayamayan ekonomilerin, dünyada yaşanan ekonomik gelişmelere olan duyarlılığının artmasıdır. Kaynakların faiz kazancından çok yatırımlara yönelmesi, ülkede iç ve dış talep koşulları ile dünyadaki ekonomik gelişmeler göz önüne alınarak üretimin artırılması büyük önem arz taşıyor. Böylece üretimin artırılmasının yanı sıra işsizlik ve enflasyon oranlarında da gerileme sağlanacak, ülkemiz refahında artış yaşanırken, ekonomik anlamda ülkemiz dünyada daha fazla söz sahibi olacaktır.

Bu çerçevede, küresel ticaretin zor dönemler geçirdiği bugünlerde, önemli bölgesel ticaret anlaşmaları yapılıyor, bölgesel ve küresel ticaret koşullarında önemli değişimler yaşanıyor. Bu değişime ayak uydurmanın, ortaya çıkacak küresel ve bölgesel fırsatları değerlendirmenin yolu ise gelişmeleri izlemekten değil üretmekten, girişimci ruha sahip olmaktan geçiyor. Devlet olarak bizler bu girişimci ruhu destekleyecek ve tüm ekonomik aktörlerle, yönetişim anlayışıyla politikalar belirleyerek gerekeni yapacağız.

Önümüzdeki dönemlerde reform paketlerimizin, yatırım-teşvik politikalarımızın hızlı bir şekilde hayata geçirilmesiyle birlikte çok daha hızlı büyüyen ve çok daha fazla kişiye istihdam sağlayan bir Türkiye ekonomisi göreceğiz.

“3 temel politika belirledik”

- İstikrarlı bir büyüme için Bakanlık olarak yapısal reformlar, tevik politikaları, yatırım ortamı, ihracat gibi konularda öncelikleriniz neler? Son dönemde yürüttüünüz çalımalar, kısa ve orta vadede gerçekletirmeyi hedefledii projeler hakkında bilgi verir misiniz?

Ülkemizin ihtiyaçlarını karşılayacak ve belirlemiş olduğumuz hedeflere ulaşmamızı sağlayacak doğru ve cazip teşvik politikalarını oluşturmaya ve uygulamaya devam ediyoruz. Bu kapsamda, geçtiğimiz dönemde yatırım harcamalarını artırmak ve böylece özel sektör yatırımlarına hız vermek amacıyla 3 temel politika ortaya koyduk. Bunlardan ilki Bakanlığımız tarafından yürütülecek olan Proje Bazlı Yatırım Teşvik Sistemi, bir diğeri yine Bak

anlığımız tarafından yürürlüğe konulan ve mevcut yatırım teşvik sistemimizin etkinliğini artıran düzenleme, sonuncusu ise Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Cazibe Merkezleri Programı ve Yatırım ve Destek Hamlesi. Yapmış olduğumuz tüm bu çalışmaların ve yeni düzenlemelerin kalkınmamıza önemli etkilerinin olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonraki dönemde de;

• Özellikle ithalata bağımlılığı azaltacak, teknolojik dönüşümü sağlayacak, yüksek katma değerli ve yenilikçi yatırımların desteklenmesine yönelik yeni düzenlemeler yapmaya devam edeceğiz.

• Ülkemizin kritik öneme haiz ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerekli olan yatırımları esnek bir model içerisinde proje bazlı olarak destekleyeceğiz.

• Gelişmişlik seviyesi daha düşük olan illerimizde yatırımların ve istihdamın artırılmasına yönelik mevcut uygulamalarımızı daha da geliştireceğiz.

• Süreç içerisinde yatırımcılarımızın yatırım ortamına ilişkin olarak gündeme getirilecekleri konularda ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte bütüncül bir anlayışla çalışmalarımıza devam edeceğiz.

• Ekonomimizin yüksek büyüme performansına ve üretim yapımızın rekabetçi gücüne katkı sağlayacak uluslararası doğrudan yatırımları proaktif politika ve uygulamalarla artırmaya devam edeceğiz. Bu doğrultuda ülkemizin sağladığı fırsatları bu tür yatırım çevrelerine tanıtmak üzere yurtdışındaki yatırımcılarla görüşmelerimize hız vereceğiz.

Diğer taraftan, Türkiye’de yatırım ortamını iyileştirme çalışmaları Bakanlığımız sekretaryası ile 2001 yılından bu yana, “Türkiye’de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı” çerçevesinde oluşturulan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) bünyesinde yürütülüyor. Bu yılın başında YOİKK’in yapısının daha etkin bir konuma getirilmesi amacıyla YOİKK’te üyelik yapısı değiştirilerek Bakanlar düzeyine çıkarıldı.

Bunun yanı sıra,

  • 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 

  • 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu, 

  • 6741 sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 

  • 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair kanun
düzenlemeleri de yatırım ortamı çalışmaları neticesinde son dönemde yapılan reformlar arasında yer alıyor. Tüm bu reformlarla yatırımcılarımız için uygun bir yatırım ortamının oluşturulması yönünde önemli adımları atmış olmaktayız.

OVP’nin üstünde rakamlar bekliyorum

2017 için hedefleriniz ve öngörüleriniz nelerdir? 2017’yi dünya ve Türkiye ekonomisi bakımından nasıl öngörüyorsunuz?

Hepimizin bildiği gibi küresel ekonomide kırılganlıklar ve yavaş büyüme ortamı devam ediyor. Küresel ticarette ve yatırımlarda yavaşlama belirginleşmekte, küresel talepteki zayıf seyir dünya büyümesini uzun dönem ortalamasının altına itiyor. Bu tablo, küresel ekonomi için büyüme tahminlerini düşürüp ticaret hacminin artış hızını sınırlandırıyor. Örneğin, Uluslararası Para Fonu (IMF), dünya ekonomisinin 2016 yılında yüzde 3,1 oranında büyüyeceğini, gelişmiş ekonomilerin yüzde 1,6, gelişmekte olan ekonomilerin ise yüzde 4,2 oranında büyüyeceğini tahmin ediyor. 2017 yılında ise zayıf seyir devam etmekle birlikte 2016 yılına göre sınırlı toparlanmalar olacağı öngörülüyor. IMF’nin tahminlerinde 2017 büyüme oranı dünya için yüzde 3,4, gelişmiş ekonomiler için yüzde 1,8 ve gelişmekte olan ekonomiler için ise yüzde 4,6 seviyesinde bulunuyor.

Küresel ekonomideki zayıf seyir altında, Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan tahminlerde 2017 yılı için büyüme hedefimiz yüzde 4,4 seviyesinde bulunuyor. Bu yıl gerek küresel ekonomide yaşanan güven kaybı gerekse yurtiçinde terörle mücadelede son dönemde yaşanan gelişmeler, Türkiye ekonomisinin potansiyelinin altında bir performans göstermesinde etkili oldu. Diğer yandan, önümüzdeki yıl büyümenin daha güçlü gelmesi için reformlara hız verdik. Dolayısıyla büyüme tarafında ben bu hedeflerden daha iyi bir performans yakalanacağına inanıyorum.

2017 yılında dış ticaret performansımızda 2016 yılına göre daha güçlü rakamlar hedefliyoruz. Özellikle önümüzdeki dönemde ihracat teşviklerini arttırarak ihracata olan desteğimizi sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönemde Rusya ile ilişkilerimizin normalleşmesinin de ihracatımızı destekleyeceğini düşünüyorum. OVP hedeflerinde 2017 yılı ihracat hedefi 153,3 milyar dolar, ithalat hedefi ise 214 milyar dolar seviyesinde yer alıyor. Enflasyon oranlarında da istikrarlı bir düşüş öngörüyoruz. Bu yıl tüketici enflasyonunun yüzde 7,5 seviyesinde gerçekleşmesi, ardından kademeli olarak düşerek 2017 yılında yüzde 6,5, 2018 ve 2019 yılında ise yüzde 5 seviyesine gerilemesini hedefliyoruz. Şüphesiz gerçek bir fiyat istikrarı için uzun vadede enflasyonun yüzde 5’in altına çekilmesi gerekiyor.

İstihdam tarafında ise özellikle hazırlanan reformların da etkisiyle 2017 yılında yatırımların artacağı ve büyümemizin güçleneceği
bir tabloda olumlu bir performans hedefliyoruz. Yatırım-üretim- istihdam-ihracat değer zincirinin tüm halkalarına yönelik politikaları içeren yeni teşvik politikalarımız ve düzenlemelerimizle ben 2017 yılında bu hedeflerin üzerinde daha güçlü bir performansın yakalanmasının zor olmayacağına inanıyorum.

Hedef katma değerli sanayi üretimi

- Yerli ve yabancı yatırımcılar için daha iyi bir ortam yaratabilmekve Türkiye’de yatırımları canlandırabilmek üzere Ekonomi Bakanlıı olarak çalımalarınızı paylaabilir misiniz? Yatırım, üretim ve istihdamın desteklenmesi, katma deerli ürünlerin gelitirilmesinin tevik edilmesi, yurtiçi tasarrufların artırılması, bölgesel gelimilik farklarının azaltılmasına yönelik vergi düzenlemeleri yaptınız. Bunlar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Yatırım teşvik sistemimizin daha verimli işlemesi ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlardaki yatırımların artırılması amacıyla özel sektörden gelen talepler ve yatırımcıların ihtiyaçları doğrultusunda mevcut teşvik sistemimizde önemli değişiklikler gerçekleştirdik ve en son düzenlemeyi 5 Ekim tarihinde yürürlüğe koyduk. Bu kapsamda yapılan değişiklikleri şu şekilde özetleyebiliriz:

a.Yatırıma Katkı Tutarının Yatırım Döneminde Dier Kazançlara Uygulanacak Oranının Yükseltilmesi

Öncelikle, vergi indirimi desteğinin etkinliğinin artırılmasına ilişkin önemli bir düzenlemeyi uygulamaya koyduk. Önceki uygulamada, yeni yatırımlardan kazanç elde edilmesinin zaman alması nedeniyle, işletme döneminde kullanılan vergi indirimi hakkı uzun yıllar içerisinde tüketilebilmekte ve bu nedenle desteğin reel tutarı azalmaktaydı. Yaptığımız bu yeni düzenlemeyle yatırıma katkı tutarının yatırım döneminde diğer faaliyetlerden elde edilecek kazançlara uygulanacak oranını tüm bölgelerde yüzde 80’e çıkartarak yatırımcılarımızın vergi indirimi desteğinden daha kısa sürede yararlanabilmesini ve desteğin etkinliğini arttırmış olduk. Ayrıca, yatırımcılarımız yatırım döneminde elde ettikleri bu finansman imkânını, belgeye konu yatırımlarına kanalize ederek yatırımlarını beklenenden daha önce faaliyete geçirebilecekler.

b. Avantajlı Desteklerin Oran ve Sürelerinin Kalıcı Hale Getirilmesi

Bilindiği üzere, yatırımcılarımızın vergi indirimi ve sigorta primi işveren hissesi desteği açısından yararlandıkları yüksek destek oran ve süreleri 31 Aralık 2016 tarihinden sonra başlanılacak yatırımlar için düşecekti. Örneğin, vergi indiriminde yatırıma katkı oranları bölgeler itibariyle 5 ila 15 puan arasında düşecek, sigorta primi işveren hissesi desteği süreleri ise 1. ve 2. bölge- de kalkacak, diğer bölgelerde de 1 ila 3 yıl arasında azalacaktı. Yaptığımız bu düzenlemeyle 31 Aralık 2016 tarihine kadar başlanacak yatırımlar için hâlihazırda geçerli olan avantajlı vergi indirimi oranları ile sigorta primi işveren hissesi desteği sürelerinin kalıcı olarak uygulanmasını sağlamış olduk.

c. Orta Yüksek Teknolojili Yatırımların Daha Avantajlı Olarak Desteklenmesi

Geçtiğimiz yıl yine bir karar değişikliği ile OECD teknoloji yoğunluk tanıma göre “yüksek teknolojili” sanayi sınıfında yer alan ürünlerinin üretimine yönelik yatırımları öncelikli yatırımlar kapsamına alarak 5. Bölge desteklerinden yararlandırılmalarını sağlamıştık.

Bu defa ise yine sanayimizde yapısal dönüşümü sağlayacak ve rekabet gücümüzü artıracak OECD teknoloji yoğunluk tanımına göre “orta-yüksek teknolojili” sanayi sınıfında yer alan motorlu kara taşıtları imalatı, makine imalatı, kimyasal madde imalatı gibi daha çok gelişmiş bölgelerde yoğunlaşan, teknolojisi görece daha yüksek olan seçilmiş ürünlerin üretimine yönelik yatırımları 1, 2 ve 3’üncü bölgelerde yer alsalar dahi 4’üncü bölge destek oran ve sürelerinden yararlanma imkânı sağlamış olduk. Yaptığımız bu önemli düzenlemenin sanayi sektöründeki düşük katma değerli üretim, ithalat ve ihracat yapısının dönüştürülmesi yoluyla dünya ticaretine uyum sağlayabilen sürdürülebilir bir imalat sanayii yapısı, sürdürülebilir cari açık ve sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşılması yönünde katkı sağlayacağını öngörüyoruz. 

- 2017-2019 yıllarını kapsayan OVP açıklandı. OVP’nin hedefleri hakkındaki deerlendirmeleriniz nelerdir? Bu planda Bakanlıınızın katkılarını paylaabilir misiniz?

2017-2019 yıllarını kapsayan OVP’yi hazırlarken istikrarlı ve kapsayıcı büyümeyi, enflasyonu düşürmeyi, cari açıktaki azalma eğilimini sürdürmeyi, ekonomimizin rekabet gücünü, istihdam ve verimlilik seviyesini artırmayı ve bunları gerçekleştirirken mali disiplini güçlendirmeyi amaçladık. Bu dönemde ekonomik büyümenin kalitesini artırmak istiyoruz. Beşeri sermayenin geliştirilip işgücü piyasasında etkin hale getirilmesi, teknolojik
ve yenilik geliştirme kapasitesinin artırılması, kurumsal kalitenin iyileştirilmesi, fiziksel altyapının güçlendirilerek yatırımların artırılmasına elverişli ortamın sağlanması, yapısal reformların planlanan takvim çerçevesinde hayata geçirilmesi ile büyüme dinamiklerinin güçlenmesinin sağlanmasını hedefliyoruz. Milletimizin de desteği ile istikrarlı, rekabetçi ve kaliteli bir altyapıya ulaşmak istiyoruz. Bu dönemde yüksek katma değerli mal ve hizmet üretip bunları bütün dünyaya ihraç etmeyi amaçlıyoruz. Bu kapsamda gerek büyüme gerekse dış ticarette koyduğumuz hedeflerin ayakları yere sağlam basan nitelikte olduğunu ve bu hedefleri yakalayabileceğimizi düşünüyorum. Bakanlığımız OVP hazırlanırken diğer paydaş kurumlarla beraber bütün hazırlık aşamalarında yer alıp katkı sağlamıştır.

- 6745 sayılı “Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi le Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Deiiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlandı. Söz konusu kanun kapsamında Bakanlıınız yürüttüü/yürütecei yeni proje ve çalımalar hakkında bilgi verebilir misiniz Tevik paketinin ülke ekonomisine ve otomotiv sektörüne nasıl bir etkisi olacak Sektör açısından nasıl fırsatlar oluabilir?

Tarihimizde ilk kez uygulanacak bu yeni teşvik modeline ilişkin hususları da ihtiva eden 6745 Sayılı Kanun, 7 Eylül tarihinde yürürlüğe girdi. Konuya ilişkin ikincil mevzuat olan ve proje Bazlı bazlı yatırım teşviklerine ilişkin usul ve esasları düzenleyen Bakanlar Kurulu Kararnamesi’ne yönelik çalışmaları ise en kısa sürede sonuçlandırarak kamuoyuyla paylaşacağız.

Daha önce farklı platformlarda da ifade ettiğim üzere bu yeni modelle ülkemizin mevcut veya gelecekte ortaya çıkabilecek ihtiyaçlarının karşılanmasına, arz güvenliğinin sağlanmasına, dışa bağımlılığın azaltılmasına ve teknolojik dönüşümün gerçekleştirilmesine yönelik olarak yenilikçi, Ar-Ge yoğun ve yüksek katma değerli yatırımların proje bazlı olarak desteklenmesini amaçlamaktayız.

Proje bazlı olarak desteklenecek yatırım projeleri ile bu projelere yönelik, vergi, sigorta, istihdam, enerji, faiz, Ar-Ge, pazarlama, satın alma gibi konulardaki her türlü teşvik, destek ve imtiyazın, tespit edilecek yerli ve yabancı şirketlerle en şeffaf şekilde yapılacak görüşmeler neticesinde belirlenmesini ve belirlenen tüm şartların; gerek sektör bazında gerekse de firma bazında yasal düzenlemelerle sonuçlandırılmasını öngörmekteyiz.

Bu yeni sistemle birlikte, ülkemizin ihtiyaç duyduğu stratejik alanlardaki önceliklerinin belirlenmesi ve bu kapsamdaki ürün ve sektörlere sağlanacak “terzi usulü teşvikler” ile yerli ve yabancı yatırımcıların iştahlarının artırılması suretiyle Türkiye’nin kendini güvence altına alacak yeni bir üretim modeline geçiş yapmasını hedefliyoruz.

Belirlenen stratejik sektörler ve kapasitelerde üretim yapmaya istekli olan yerli ve yabancı yatırımcılarla yatırımın büyüklüğü, getireceği teknoloji, sağlayacağı katma değer, oluşacak istihdam ve ihracat potansiyeli gibi kriterleri gözeterek yapacağımız görüşmeler sonucunda, Türkiye’ye önemli bir katkı sağlayacağına kanaat getirilen projeler için öngörülen destekleri ayrı bir Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulayacağız.

Teknoloji yatırımları açısından ülkemizin bir cazibe merkezi olmasını da özendireceğine inandığımız bu yeni teşvik modelinin yaratacağı olumlu yatırım ve üretim ivmesiyle birlikte sağlanacak ihracat ve gelir artışının, ekonomik gündemin en önemli konularının başında gelen orta gelir tuzağı tartışmalarını da sonlandıracağını düşünüyorum. Son dönemde 10 bin dolar kişi başına milli gelir ve 150 milyar dolar ihracat düzeyinde yaşadığımız tıkanma, ancak ve ancak Ar-Ge yoğun ve yüksek katma değerli yatırımların artışıyla aşılabilecektir.

Bu noktada uygulamaya girecek olan yeni teşvik modelimizle sağlanacak cazip desteklerin; ekonomi için ekstra bir doping etkisi yaratacağını ve gerek ihracat ve büyüme, gerek de yabancı sermayeli yatırımlar açısından son yıllarda yakaladığımız başarılı performansın devam ettirilmesini olumlu yönde etkileyeceğini öngörüyoruz.

Uygulamadan yararlanmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcılarımızın öncelikli olarak uygulamaya ilişkin usul
ve esasları düzenleyen Bakanlar Kurulu Kararnamesinin yayımlanmasını takip etmeleri ve kararnamenin yayımlanmasını müteakip olarak da sağlanacak desteklerden faydalanmak üzere projelerini hazırlamaları gerekiyor.

Bu noktada ifade etmek istiyorum ki biz ülkemizin gelecekte daha güçlü bir ekonomiye sahip olması için üzerimize düşen ne ise onları ivedilikle gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Yerli, yabancı tüm yatırımcılarımızın, ülkemizi çok farklı noktalara taşıyacak olan bu yeni teşvik modeline yoğun bir ilgi göstereceklerine inanıyorum.

ABD ve AB ile görümeler sürüyor

- Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklıı konusunda ABD ve AB arasındaki müzakereler sürüyor. Bu anlamanın sonuçlanması halinde Türkiye’ye olan etkileri neler olacak Konu kapsamında yapılan çalıma ve görümeler hakkında bilgi verebilir misiniz?

ABD ile AB arasında 2013 yılında başlayan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) müzakerelerinde sonuncusu 3-7 Ekim 2016 tarihlerinde New York’ta olmak üzere bugüne kadar 15 tur müzakere yapılmıştır. Bu sürece paralel şekilde, Türkiye ve ABD arasında bir STA akdedilmesi yönünde somut irade ve kararlılık en üst düzeyde ortaya konmuş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile 16 Mayıs 2013 tarihinde Washington’da gerçekleştirdiği görüşmede, Türkiye ile ABD arasında ticaretin serbestleştirilmesi ve ekonomik ilişkilerimizin derinleştirilmesi nihai hedefiyle bir “Yüksek Düzeyli Komite” kurulması konusunda mutabık kalınmıştı. Yüksek Düzeyli Komite’nin, tesis edilecek muhtemel bir Türkiye-ABD Serbest Ticaret Anlaşmasının (STA) yol haritasının hazırlanacağı bir platform olması amaçlanıyor. Mevcut durumda, söz konusu komitenin çalışma prensiplerini ve usullerini ortaya koyan “Çalışma Programı” iki tarafça kabul edilmiş olup, taraflar çalışmalarını sürdürmektedir.

Diğer taraftan, AB yetkilileri ile hem siyasi hem de teknik düzeyde görüşmeler yapılmakta olup, talebimiz Gümrük Birliği Ortak Komitesi başta olmak üzere tüm ortaklık organlarında gündeme getirilmiştir. Ülkemizin TTIP sürecine dâhil olması hususu, 12 Mayıs 2015 tarihinde başlatılan Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin süreci de tetiklemiş, ülkemizin TTIP’e katılımı için de AB’nin desteği alınmıştır. Esasen, TTIP’in gerektirdiği ileri düzeydeki serbestleşme ve yüksek standartlara ulaşma yönündeki hedefimiz Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin başlatılmasının ardındaki en önemli nedenlerden birisidir.

Bu aşamada, ülkemizin TTIP müzakerelerinin son aşamasında müzakere sürecine dâhil olması anlamına gelen rıhtımlama (docking) adı verilen yöntem de TTIP’e dâhil olunabilmesi için gündeme gelebilecek seçenekler arasında değerlendirilmektedir. Türkiye’nin TTIP’in bir parçası olması durumunda; ülkemiz ihracatçıları ABD pazarında AB’li rakipleri ile eşit rekabet koşullarına ve bu pazara avantajlı şartlarda girme imkânına sahip olacaktır. Ayrıca, ABD mallarının AB üzerinden vergisiz olarak ülkemize girmesi ihtimali, bir başka deyişle trafik sapması önlenmiş olacaktır. İlaveten, ABD ile muhtemel bir STA, ABD kaynaklı doğrudan yatırımların yanı sıra iki büyük pazara serbest erişim imkânı nedeniyle üçüncü ülkeler kaynaklı yatırımların da geliştirilmesine ivme kazandırabilecektir.

21. yüzyılın ticaret kurallarının belirleneceği bu anlaşmaya paralel bir STA’nın ABD ile gerçekleştirilmesi halinde iki blok arasında tesis edilecek mal ve hizmet ticareti alanındaki yüksek standartlara taraf olunacak ve bu durum, Gümrük Birliği’nin ülkemizin rekabetçiliğinin gelişmesi açısından yarattığı olumlu etkiye benzer bir etki yaratarak Türkiye’nin rekabet gücüne önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.

- Avrupa Birliği ile gündeme gelen ‘Derinleştirilmiş Gümrük Birliği” görüşmelerinde hangi aşamaya gelindi? Konuyla ilgili beklentiniz nedir, tarih olarak bir öngörünüz var mı?

AB Komisyonu ile 2014 yılı Ocak ayında Brüksel’de başlatılan diyalog kapsamında Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik bir süreç başlatılmıştır. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinde ele alınacak hususların tespit edilmesi ve ülkemiz önceliklerinin AB tarafından dikkate alınması amacıyla pek çok üst düzey görüşme ve teknik toplantı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu görüşmeler neticesinde, müzakerelerde ele alınacak hususlar üzerinde 27 Nisan 2015 tarihinde mutabakat sağlanmıştır. Anılan mutabakat, 12 Mayıs 2015 tarihinde resmiyet kazanmıştır.

Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakereleri kapsamında yapısal sorunların ele alınması ve Gümrük
Birliği’nin kapsamının genişletilmesi hedeflenmektedir. Yapısal sorunların giderilmesi bağlamında, ülkemizin AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı STA’lara taraf olunması hususunda yaşanan sorunların çözülmesi, Gümrük Birliği kapsamında danışma, karar alma ve bildirim mekanizmalarının geliştirilmesi ve karayolu kotalarının kaldırılması hedeflenmektedir. Ayrıca, Gümrük Birliği kapsamında tarım, kamu alımları ve hizmetler alanında karşılıklı pazar açılımı sağlanması amaçlanmaktadır.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik resmi müzakereler öncesinde gerekli hazırlık çalışmaları Bakanlığımız koordinasyonunda sürdürülmektedir. Bu doğrultuda, ilgili kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcileri ile yürütülen iç istişare süreci sonucunda Müzakere Hazırlık Raporu ve etki analizi çalışması tamamlanmış olup,
bahse konu çalışmaların sonuçlarının Bakanlar Kurulu’na sunularak önümüzdeki dönem için bir yol haritası çıkarılması planlanmaktadır.

Konuya ilişkin resmi müzakerelere 2017 yılında başlayarak, en kısa sürede sonuç almayı hedeflemekteyiz.

“Otomotiv sektörüne desteğimiz sürecek”

- Ülkemizde ve uluslararası platformda otomotiv sektörünün durumu ve önemi hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Otomotiv sanayi, tüm sanayileşmiş ülkelerde ekonominin lokomotif sektörlerinden biridir. Sektörün ekonomideki sürükleyici etkisinin nedeni, diğer sektörlerle olan çok yakın ilişkisidir. Otomotiv sanayi, demir-çelik, petro-kimya, lastik gibi temel sanayi dallarının başlıca alıcısı ve bu sektörlerdeki teknolojik gelişmenin de sürükleyicisidir. Turizm, altyapı ve inşaat ile ulaştırma ve tarım sektörlerinin gerek duyduğu
her çeşit motorlu araç sektör ürünleri ile sağlanmaktadır. Bu nedenle sektördeki değişimler, ekonominin tümünü yakından etkilemektedir.

Otomotiv sektörü kendisi dışında, hammadde ve yan sanayi
ile otomotiv ürünlerinin tüketiciye ulaşmasını sağlayan ve bunu destekleyen pazarlama, bayi, servis, akaryakıt, finans ve sigorta sektörlerinde geniş iş hacmi ve istihdam yaratmaktadır. Sektörün genel durumuna baktığımızda, dünyadaki araç üretiminin 90 milyonu geçtiğini, global ekonomik kriz zamanlarında üretim adetlerinde kısmi bir düşüş yaşansa da üretim ve satışların devamlı artmakta olduğunu görmekteyiz. 2005 yılından 2015 yılına dünyadaki araç üretimi yüzde 36, araç satışları ise yüzde 35 artmıştır. Yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle Avrupa için aynı parlak durumdan bahsetmek mümkün olmasa da üretim ve satışların son iki yılda ciddi sıçramalar yaparak toparlanma eğiliminde olduğunu görmekteyiz. Son aylarda Avrupa’dan gelen rakamlar da sektörün yüzünü güldürmektedir.

Dünyada, 2005 yılında her 1000 kişiye 144 araç düşerken, 2014 yılında bu rakam 180 araca çıkmıştır. Aynı dönemler için ülkemizdeki duruma baktığımızda ise her 1000 kişiye düşen araç sayısının 124’ten 189’a çıktığını görmekteyiz. Dünyada, 1000 kişiye düşen araç sayısı her geçen yıl artarken, bu artışın ülkemizde dünya ortalamasından daha fazla olduğunu görmek oldukça sevindiricidir.

Dünya motorlu araç üretim verileri bölgeler bazında incelendiğinde, toplam araç üretimi Batı Avrupa’da 2014 yılına göre yüzde 7,1 oranında artarak 14,4 milyon adet olmuş ve bölgenin dünya otomotiv üretimindeki payı 2015 yılında yaklaşık yüzde 16 düzeyinde gerçekleşmiştir. Kuzey Amerika bölgesinde ise üretim 2015 yılında yüzde 3 artarken; Mercosur (Güney Amerika) bölgesinde yüzde 3,3 oranında artmıştır. Doğu Avrupa, Rusya ve Türkiye bölgesinde üretim yüzde 3,3 azalış ile 6,5 milyon adet olarak kaydedilmiştir. Bölgede Rusya’nın üretimi yüzde 26,6 azalırken Türkiye’nin üretimi yüzde 16,1 artmıştır. Asya-Pasifik bölgesinde ise yüzde 0,8’lik artış ile 47,8 milyon adet düzeyinde gerçekleşen üretim ile bahse konu bölge dünya üretiminden aldığı yaklaşık yüzde 53’lük pay ile birinci sırada bulunmaktadır.

Türk otomotiv sektörünün bugün yıllık 1,7 milyon adedi aşan üretim kapasitesi ve sektörün potansiyeli dikkate alınarak,
“2023 İhracat Stratejisi” kapsamında ihracatının 75 milyar dolar seviyesine ulaşması hedefini belirlemiş bulunuyoruz. Ülkemizin, 2023 yılına gelindiğinde; yılda 4 milyon araç üretebilen, bunun 3 milyonunu ihraç eden, ana ve yan sanayisi ile birlikte sektörde bölgesel güç konumunda, özgün tasarımlı, katma değeri yüksek, ileri teknoloji ürünler geliştiren, dünya otomotiv liginde lider bir ülke olmasını hedefliyoruz.

Ülkemiz 2015 yılında ürettiği 1,3 milyon adet araçla küresel üretimden yüzde 1,4 oranında bir pay alarak dünyanın 15., Avrupa’nın ise 5. en büyük üreticisi olarak kaydedildi. Sektörün ihracatı ve bu ihracatın genel ihracatımızdan aldığı pay da her geçen gün artıyor. Otomotiv sektörü ihracatının genel ihracatımızdan aldığı pay 2014 yılında yüzde 15,4 idi. 2015 yılında ise söz konusu payın yüzde 15,9’a ulaştığı görülüyor. Bir önceki yıla göre yüzde 16 oranında kaydedilen üretim artışına paralel şekilde, ana ve yan sanayiinde toplam 21,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen sektör ihracatı da 2015 yılında yüzde 12 artış kaydetti. 2016 yılının ilk dokuz aylık dönemine bakıldığında, ihracattaki artışın bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 10,1 düzeyinde gerçekleştiğini ve 9 aylık ihracatımızın 17 milyar doları aştığını görüyoruz. Bahse konu dönemde 10,4 milyar dolarlık otomotiv ana sanayi ihracatımızın yaklaşık yüzde 85’i; 6,6 milyar dolar ihracat rakamı kaydedilen yan sanayi ihracatının ise yaklaşık yüzde 70’i AB ülkelerine yapıldı.

2015 yılında ülkemiz, Avrupa Birliği’nin tedarikçileri arasında tüm motorlu taşıtlar genelinde birinci, hafif ticari araç ve otobüste birinci, binek otomobilde ise üçüncü sırada yer aldı. Taşıt araçları sektöründeki bu başarımız ülkemizdeki çok güçlü bir otomotiv yan sanayiinin varlığının en önemli kanıtıdır. Nitekim taşıt araçları sektöründe gerçekleşen ihracatın yaklaşık yüzde 40’ını yapan Türk otomotiv yan sanayi, teknoloji olarak çok ileri bir düzeye gelmiş ve uluslararası pazarlarda kabul gören kalite belgeleri ile gelişmiş batı ülkelerinde faaliyet gösteren OEM (Orijinal Ürün Üreticisi) firmalarına yönelik üretim yapacak düzeye erişmiştir.

Gelişmiş bir otomotiv sektörü için, bundan da önemlisi kendi yerli otomobilini üretme hedef ve idealini benimsemiş ülkemiz için, sektörün Ar-Ge alt yapısının geliştirilmesi, üzerinde
önemle durulması gereken bir konu. Türk otomotiv sektörünün yakalamış olduğu yüksek verimliliğe dayalı maliyet avantajı ile önemli bir küresel merkez olma hedefini gerçekleştirebilmek için daha fazla Ar-Ge, daha yüksek katma değer ve markalaşmaya ihtiyaç duyulduğunun da bilincindeyiz. Ne mutlu ki, bugün oto yan sanayiinde 51, ana sanayiinde 13 ve otomobil tasarımı ve mühendisliği alanında 2 adet olmak üzere toplam 66 firma Ar-Ge Merkezi unvanı almış durumda.

Bununla birlikte, Bakanlığımızca yürütülen Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) kapsamında, motor ve aktarma organlarında yurt içi üretim ve katma değerin arttırılması, yan sanayiinin yetkinliğinin yükseltilmesi, küresel tedarikçi konumundaki yan sanayi firma sayısının arttırılması, firmalarımızın küresel tedarik ağına girmesinin kolaylaştırılması, elektronik bileşenlerde
yurt içi tedarik imkânının geliştirilmesi ve eksik test merkezi yatırımlarının tamamlanması otomotiv sektörümüz için ana hedefler olarak belirlendi. Bu hedeflerin hayata geçirilmesine yönelik ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla koordineli olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Bakanlığımız uhdesinde yürütülen ihracata dönük desteklerle otomotiv sektöründe yakalamış olduğumuz rekabet gücünün geliştirilmesi, ihracat yoluyla erişim sağladığımız pazarlardaki payımızın korunması ve artırılmasına da devam ediyoruz. Bu bağlamda, otomotiv sektöründe faaliyet gösteren ve ihracat yapmak isteyen firmalarımıza; çevre, kalite ve ürün güvenliğine ilişkin belgelendirme masraflarının, yurt dışında gerçekleştirilen tanıtım, marka tescil giderlerinin ve yurt dışında açılan birimleriyle ilgili giderlerinin desteklenmesi, yeni pazarlara yönelik pazar araştırmasına yönelik belirli harcamaları ile yurtdışı pazarlara yönelik düzenlenen ticaret heyetleri/ alım heyetleri organizasyonlarına ve sektörün önemli uluslararası fuarlarına katılımlarının desteklenmesi şeklinde çeşitli imkânlar sunuyoruz.

Ayrıca, TURQUALITY® Programı kapsamında firmalarımızın markalaşma faaliyetlerini her aşamada destekliyor, beşeri ve kurumsal altyapısını güçlendiriyoruz. Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (UR-GE) desteği çerçevesinde ise aynı değer zincirinde yer alan, birbiriyle coğrafi yakınlık içinde bulunan firmaların uluslararası rekabetçilik yönünde yol haritalarının hazırlanmasına yönelik proje giderlerini destekliyoruz.

Ülkemiz için bu kadar önem arz eden otomotiv sektörünü, yatırım teşvik sistemi içerisinde de çok müstesna bir yere koyduk. 15 Şubat 2013 tarihinde yatırım teşvik sisteminde gerçekleştirdiğimiz bir revizyonla, “Motorlu kara taşıtları ana sanayinde gerçekleştirilecek asgari 300 milyon TL tutarındaki yatırımlar ve asgari 75 milyon TL tutarındaki motor yatırımları ile asgari 20 milyon TL tutarındaki motor aksamları, aktarma organları/aksamları ve otomotiv elektroniğine yönelik yatırımlar” öncelikli yatırımlar kapsamına alınmak suretiyle, Türkiye’nin ilk dört bölgesinin neresinde yapılırsa yapılsın, yatırımın 5. bölgede uygulanan desteklerden faydalanmasına imkân sağladık.

5 Ekim 2016 tarihinde yaptığımız bir revizyonla da, öncelikli yatırımlar kapsamında desteklenemeyen motorlu kara
taşıtları ana ve yan sanayine yönelik yatırımları, Genel Teşvik Uygulamaları kapsamında istenen asgari sabit yatırım tutarını sağlamaları koşuluyla, 4. Bölgede uygulanan desteklerden yararlanabilecek yatırım konuları arasına aldık. Böylece, çoğunlukla Marmara Bölgesi’nde kümelenmek suretiyle 1. veya 2. Bölge kapsamında değerlendirilen sektör, öncelikli yatırımların teşviki sistemine göre çok düşük tutarlarda yatırım yapması durumunda dahi, 4. Bölgede uygulanan cömert teşvik sisteminden yararlanabilecektir.

Bahsettiğim ihracat ve teşvik politikası araçlarının sektörümüz tarafından çok daha etkin kullanılmasını ve sektörümüzün ülke ekonomisi ve dış ticaretine olan katkısını daha da fazla arttırmasını diliyorum.

Bu vesileyle, derginiz aracılığı ile otomotiv sektörümüzün ulaştığı seviyenin daha da üzerine çıkacağına olan inancımı ve temennimi yinelemek ister, çalışmalarınızda başarılar dilerim.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next