Yazar ve Danışman Ali Özgenç Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“İnovasyon artık bir zorunluluk”

Yazar ve Danışman Ali Özgenç’e göre inovasyon şirketler için artık bir seçenek değil zorunluluk. Sadece üretimde değil hizmette, iş süreçlerinde hatta yönetimde inovasyon yapmak mümkün. “Türkiye’de üretim yapan veya yapmayan tüm markaların dağıtım kanalları bacağında pazarlama inovasyonları, hizmet inovasyonları, müşteri deneyimi ve iş modeli inovasyonları için potansiyel var” diyen Özgenç, otomotiv sektörünün daha inovatif olması için önerilerini paylaştı.

İnovasyon günümüz iş dünyasının kilit unsurlarından biri haline geldi. Siz inovasyonu nasıl tanımlıyorsunuz?

İnovasyon en basit tanımıyla yaratıcılığın faydaya dönüştürülmesi. Tabi biz burada şirketler bağlamında konuştuğumuz için ticari bir faydadan bahsediyoruz. Öte yandan birçok inovasyonun sosyal bir boyutu da var. Bu durumda da sosyal bir fayda ortaya çıkıyor.

İnovasyon bir seçenek değil bir zorunluluk. Yani şirketler açısından artık inovatif olsak mı olmasak mı gibi bir tercih sözkonusu değil. Durumunuzu aynı ürünler, aynı hizmetler, aynı süreçler, aynı iş modelleri ile korumaya çalışmanın faydası yok. Çünkü birileri çıkıp sizi yerinizden ediyor. Bu bisiklete binip de pedal çevirmemeye benziyor. Böyle olduğunuz yerde idare etmeye çalışırsanız düşmek kaçınılmaz!

Bir kuruluşun inovatif olmasının yalnızca büyüme ve şirketin geleceğini yaratma değil, öncelikle şirketin hayatta kalabilmesinin temel şartı olduğu artık net bir şekilde anlaşıldı. Son on yıldır hangi iş dergisini açsak ve hangi iş kitabına baksak mutlaka “inovasyon” kelimesiyle karşılaşıyoruz. Bu bir tesadüf değil. Geçmişte durumu kavrayamayanlarve inovasyonu gelip geçici bir moda zannedenler çok zaman ve para kaybettiler. Çünkü inovasyon bir moda değil, sığınılacak son liman.Artık yalnızca kaliteli ve düşük maliyetli olmak yetmiyor. Düşük maliyet şampiyonu Çin bile ülke çapında ciddi bir inovasyon hamlesi başlattı.

Bugün dünyanın en hızlı büyüyen, en başarılı, ve en kaliteli insanları çeken şirketleri, aynı zamanda dünyanın en inovatif şirketleri. İnovatif olmasalar, sürdürülebilir kârlı büyümeyi yakalamaları imkânsız. Bu şirketler, başkası onlar adına yapmadan, kendi ürün ve hizmetlerini kendileri demode ediyorlar. Artık dünya sürekli fark yaratabilenlerin dünyası, diğerlerinin uzun vadede maalesef hiçbir şansı yok. Bu anlamda ben şirketlerin inovasyon yönetimine sımsıkı sarılacaklarını düşünüyorum.

İnovasyonun ortaya çıkması için gereken koşullar nelerdir?

Şirketler açısından İnovasyon Yönetimi, adından da anlaşılacağı gibi inovasyonu şansa bırakmayıp yönetmekle ilgili bir metodoloji. Birçok boyutu var ve doğru yapılması önemli. Açıkçası, inovasyona dönük parça parça ve sistemsiz işler yapmak şirketin iş sonuçlarını çok ileri götürmeyebilir ve sürdürülebilir olmaz. Bu nedenle bizim uyguladığımız Bütünsel İnovasyon diye bir İnovasyon Yönetimi metodolojimiz var.

İnovasyonun ne olduğu kadar, ne olmadığı da önemli. İnovasyon Ar-Ge değil, bir proje metodolojisinden ibaret değil, dünyada demode olmuş öneri sistemleri ve beyin fırtınaları gibi büyük ölçüde verimsiz şekilsel faaliyetler hiç değil, bir eğitim programı değil, bir bilgisayar programı da değil. İnovasyon yeteneğini bir şirkete kazandırmak için belli sırayla yapılması gereken çeşitli faaliyetler var ama bu işi iyi niyetle ve amatörce yapmaya çalışırken düşülebilecek çeşitli hatalar da var.

İnovasyonun bir şirkette kök salıp yeşerebilmesi için ortamı doğru bir şekilde hazırlamak lazım. Bu da son noktada şirkette bir inovasyon kültürünün yerleşebilmesine dönük adımlarla olur. Yani doğru liderlik tavırları, odaklanma ve stratejik yaklaşım, güven ortamı, çalışanların angajmanı, kaynak sağlama, hata toleransı, insiyatif almanın teşviki gibi faktörleri destekleyecek adımlar...

“İnovasyon dışarı ihale edilebilecek bir konu değil”

Sizce bugün dünyada inovasyon alanında önemli trendler nelerdir? Gelecekte bu trendlerin nasıl değişeceğini düşünüyorsunuz?

Burada iki tip trend sözkonusu. Birincisi inovasyonları yönlendiren Teknolojik, Sosyal, Ekonomik, Ekolojik ve Politik trendler. İkincisi ise inovasyonun gelişmesi ile ilgili özellikle Şirket / Çalışan / İş eksenindeki trendler.

Teknolojik, Sosyal, Ekonomik, Ekolojik, ve Politik tarafa bakacak olursak bu temel başlıklar altında gelişen trendler var.Örneğin son birkaç yıldır teknolojik trend olarak, Nesnelerin İnterneti, 3-Boyutlu Baskı veya Eklemeli Üretim, Paylaşım Ekonomisi, Robotlar ve İnsan Hava Araçları (İHA), Sanal Gerçeklik ve Eklemlenmiş Gerçeklik, Yapay Zeka ve Makine Öğrenmesi çizgilerinde gelişen trendler var. En önemli inovasyon fırsatları birden fazla trendin kesişme noktasında ortaya çıkıyor. Bazı inovasyon ihtiyaçları da belli alanlara konsantre olunarak teknolojik sıçramaları getiriyor.

Otomotiv sektöründen Otonom Araç örneğini alırsak, bunun gerçekleşebilmesi için yapay zeka, makine öğrenmesi, GPS, radar, lidar, odometri, bilgisayar görüşü, nesnelerin interneti gibi birçok teknolojinin kullanılması gerekiyor. Burada hala gelişen ve amaca dönük olarak gelişmesi hızlandırılan teknolojiler var.

İnovasyonun gelişmesi ile ilgili Şirket / Çalışan / İş eksenindeki trendler ise geleneksel şirket anlayışını zorluyor, zorlamaya da devam edecek. En az on yıldır “İş”in ne olduğu konuşulur oldu. Eskiden net bir şekilde girip bir şirkette çalışma, sabah gidip akşam gelinen bir işyeri gibi unsurlarla tanımlanan “iş” için artık bu tanımlar yetersiz hale geldi. Şirketlerin danışman kullanımı ve danışmanların önemi arttı. Şirketler uzmanlık gerektiren birçok konuda bilgi sahibi insanları da kendi bünyelerinde tutmamaya başladılar. Bir ekosistem halinde çalışmanın önemi arttı ve artıyor. Şirket içinde inovasyonu tetikleyecek ve geliştirecek ortamlar ve geleneksel organizasyondan farklı yapılar gelişmekte. Takdir ve Tanıma sistemleri de eş zamanlı olarak gelişiyor. Bilgi teknolojilerindeki gelişim de sanal iletişim ve işbirliği ortamlarını destekliyor.

Öte yandan şirketlerin kendi faaliyetlerini destekleyecek inovatif ürünler geliştiren StartUp’ları da gözden kaçırmaması gerekiyor. Akıllı şirketler, buralarda gelişen inovasyonları da sahiplenebilmek için stratejik uyum içeren işbirliklerini geliştirme arayışındalar. Bu gelecekte daha da artacak. Ancak burada dikkatli olunması gereken bir nokta var. StartUp’ların bir şirkete katkısı hiçbir zaman şirketin kendi iç inovasyon faaliyetlerinin yerine geçemez. İnovasyon olduğu gibi dışarı ihale edilebilecek bir konu değildir.

“Ar-Ge doğası gereği inovatif bir karakter taşıyor”

Ar-Ge ile inovasyon arasında nasıl bir bağlantı var? Sizce bugün dünyada Ar-Ge alanında önemli trendler nelerdir? Gelecekte bu trendlerin nasıl değişeceğini düşünüyorsunuz?

Araştırma-Geliştirme ve İnovasyon terimleri bazen birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılıyor. Bu karışıklık genelde şirketlerin teknik tarafında daha yaygın. Bunun temel nedeni, şirketlerin eskiden geleceğini tamamen Ar-Ge bölümlerinden beklediği bir dönemden geçmiş olmasından kaynaklanıyor. Bugün fikirler artık sadece Ar-Ge’den beklenmiyor, hatta sadece şirket içinden bile beklenmiyor.

Günümüzde inovasyon birçok farklı şekilde gerçekleşebiliyor ve bunların yalnızca biri teknoloji tarafından sürülen inovasyon. Bunun ötesinde hizmetlerde, pazarlamada, müşteri deneyiminde, iş modelinde, hatta yönetimde inovasyon yapmak mümkün. Bunlar da Ar-Ge’nin alanına giren işler değil.

Ar-Ge birimleri tarafından yönlendirilen inovasyonda bazı verimsizlik ve kopukluklar da olabiliyor. Örneğin IBM’de Sam Palmisano yeni CEO olduğu dönemde şirket araştırma organizasyonunun New York eyaletindeki merkezinde yeni geliştirilen teknolojiler hakkında bir brifing aldı ve bu teknolojilerin nasıl gerçek bir işe dönüşebileceğini sordu. Bunun üzerine IBM fikir toplaması 3 gün, analizi ise çok daha uzun süren IBM Innovation Jam adlı aktiviteyi gerçekleştirdi.

Temel teknolojilerin kullanımından öte, Ar-Ge tarafından ortaya çıkarılan ürünlerin ortada kaldığı inanılmaz bir örnek de Xerox’dan. Xerox 1970’lerde o dönemde çok sayıda parlak insanın çalıştığı Palo Alto’daki PARC Araştırma Merkezinde birçok yeni teknoloji ve ürün geliştirdi. Bunların en başında da dünyanın ilk kişisel bilgisayarı olan Xerox Star geliyordu. Bu dönemde Xerox PARC Araştırma Merkezi’nde geliştirilen Kelime İşlem, Masaüstü Yayıncılık, Ethernet gibi teknolojilerin hiçbiri Xerox tarafından ticarileştirilmedi. Ortada kalan bu teknolojilerin tamamı daha sonra Apple ve Adobe gibi firmalar tarafından ticarileştirilerek büyük başarı sağladılar.

Xerox örneği, Ar-Ge’nin direksiyonda olduğu inovasyonlarda, Ar-Ge ile Pazarlama arasında bir kopukluk olması veya yepyeni bir iş kurulamaması, inovasyonlar için şirket içinde bir iç pazaryeri olmaması, geliştirilen inovasyonların fikir olarak şirket içinde satılması gerektiği ve Ar-Ge’nin de genellikle iyi bir satıcı olmaması gibi nedenlerle gerçekleşme aşamasına geçemeyebildiğini gösteriyor. Ar-Ge faaliyetlerinin doğası gereği inovatif bir karakter taşıması normal bir durum. Ancak bir şirketin bütün inovasyon potansiyelini Ar-Ge birimi içine sıkıştırması için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bunun nedenleri şunlar:

  • İnovasyonun sadece yeni ürün ve süreçlerle sınırlı olmaması. Hizmetler, İş Modeli, İşbirliği Modelleri, Pazarlama, Müşteri Deneyimi, Maliyet Azaltma, inovasyon için potansiyel alanlar.
  • İnovasyonun özellikle fikir yaratma aşamasının şirketin yalnızca bir bölümünün değil tamamının, ve dış paydaşların fikirleriyle beslenmesinin getireceği fikir zenginliği ve çalışan motivasyonunda artış.
  • Bazı şirketlerin Ar-Ge birimlerinin müşteri ile yakın temasta olmaması ve içgörü oluşturmakta zorlanmaları.
  • Ar-Ge birimlerinde çalışanların genellikle benzer geçmişlerden ve zihin yapılarından gelmeleri sonucunda iyi bir inovasyon ortamı için yeterli çeşitlilikte olmamaları.

Yani inovasyon Ar-Ge’ye de rol düşen daha geniş bir kavram. Ar-Ge ise, yeni ürünler ve süreçlerde inovasyon için gerekli teknoloji trendlerini izlemek ve yol haritalarını oluşturmak ile ilgili projeleri gerçekleştirmekten sorumluteknik bir yetenek havuzu. Ayrıca stratejik çerçeve dışında ortaya çıkan teknolojilerin lisanslanarak veya ayrılarak şirkete değer katmasına yol açacak bir yapı.

“Şirketlerin kalıcı bir inovasyon yeteneğini nasıl edinebilecekleri ve yerleştirebilecekleri konusunda iyi bir fikirleri yok”

Türkiye’nin ve Türk sanayinin inovasyon kapasitesi nasıl yukarı çekilebilir?

Öncelikle şunu söylemem lazım, ben Türkiye’deki yerli ve yabancı şirketlerde inovasyon konusundaki uyanışı ümit verici görüyorum.

Türkiye’de inovasyon kültürünü ve inovasyonun gerektirdiği liderlik yaklaşımını geliştirmeye çalışan büyük şirketlerle inovasyonu çözmeye, anlamaya çalışan küçük şirketler sözkonusu. Her iki grupta da proje bazında inovatif örnekler ortaya çıkıyor. En büyük eksiklik ise şirketlerin, bir inovasyon projesi yürütmenin ötesinde, kalıcı bir inovasyon yeteneğini nasıl edinebilecekleri ve yerleştirebilecekleri konusunda iyi bir fikirlerinin olmayışı.

Burada en sık rastladığımız hata, bazı şirketlerin, ki bunun içinde büyük şirketler de var, el yordamıyla birşeyler yapmaya kalkışmaları. Bu da bir zaman ve para kaybına neden oluyor. “Genç arkadaşlardan bir grup kuralım, biz asıl işimize bakarken onlar da bu konuda çalışsın” şeklinde palyatif yaklaşımlar işin özünden uzaklaştırır. İnovasyon, şirket eskiden bildiği gibi çalışırken yanda yapılacak bir faaliyet değil. Böyle devam edilirse “asıl iş” kalmayabilir. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Mesela Kodak asıl işi olan kimyasal film işine konsantre olmakta israr etti. Bugün Kodak yok. Nokia, BlackBerry, Yahoo da benzer örnekler.

Durumu iyi okumak lazım. Bugün dünyada en başarılı ve en kârlı şirketler inovatif olanlar. Açıkça söylemek gerekirse inovatif olmayan şirketler veya bu konuyu öncelikli bir gündeme dönüştürmeyenler ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyalar.

Şunu da dikkatle düşünmek lazım. Bugün birçok şirkette insiyatif yorgunluğu var. Geçmişte çeşitli girişimler başlatılmış, bunların bazıları olması gerektiği gibi takip edilmemiş ve bir sönüme uğramış. Girişimle ilgili yaptıkları işlerin boşa gitmesi hissi, şirketin çalışanları ve yönetim ekiplerinde yılgınlığa neden olmuş. Bazen bu şekilde, elbette iyi niyetle fakat yanlış bir şekilde, başlanan girişimler daha sonra doğru bir şekilde yola çıkmayı da zorlaştırıyor. Şirket liderlik ekibinin de prestijini düşürüyor. Özetle işe doğru başlamak lazım.

Sistematik başlamayan işlerde ortaya konan güzel örneklerin tekrarlanabilirliği de tehlikeye giriyor. İnovasyon çok boyutlu bir iş. Birçok başlığın doğru bir sıra ile bütün resmi bilerek ele alınması gerekli. Bu nedenle şirketlerin yakaladıkları güzel bir örnekte attıkları adımları geriye doğru izleyerek işi çözmeleri oldukça zor. Bu nedenlerden dolayı ben şirketlerin inovasyon konusunda bulabilecekleri en yetkin bir danışmanla işe başlamalarını öneriyorum.

“Endüstri 5.0’da yalnızca robotların çalıştığı fabrikalar olacak”

Sanayi 4.0’ın ekonomi ve iş dünyasına etkileri neler olacak? Türkiye’nin Sanayi 4.0 dönüşümünü gerçekleştirmesinin önemi nedir?

Endüstri 4.0’ı basite indirgersek Akıllı Fabrikalar olarak özetleyebiliriz. Daha detaylı bakarsak, Endüstri 1.0 su veya buhar gücüne dayalı mekanik üretimi, Endüstri 2.0 elektrik enerjisi kullanımı ile seri üretim ve montaj hattını, Endüstri 3.0 bilgisayar kullanımı ve otomasyonu, Endüstri 4.0 ise siber-fiziksel sistemleri ve makineler arasında bir internet ağını ifade ediyor.

Endüstri 4.0 operasyonları, makinelerin kendi aralarında ve insanlarla gerçek zamanlı olarak konuşabildiği operasyonlar. Akıllı fabrikalarda bugün fiziksel operasyonun sanal bir modeli işlerin insan-robot işbirliğiyle yürümesini sağlıyor. Bir adım sonra yalnızca robotların çalıştığı, makinelerin kendi kararlarını lokal olarak verip yürüyebildiği fabrikalar olacak. Bu fabrikaların gerekli esnekliği sağlamak adına modüler bir yapıda olmaları ve ihtiyaca göre büyüyüp küçülebilmeleri düşünülüyor.

Endüstri 4.0 konsepti ABD’nin değil Avrupa’nın ve özellikle de Almanya’nın liderlik ettiği bir kavram. Almanya’da Siemens, VW, Daimler gibi şirketler akıllı fabrikalar konusunda önemli yol almış durumdalar. Örneğin VW ve Mercedes-Benz fabrikalarında eskiden robotlarla insanlar arasında güvenlik kafesleri varken artık sensörler sayesinde birlikte çalışabiliyorlar. Eskiden bir noktada sabit duran robotlar şimdi hareketli olarak çalışıyorlar. Mercedes-Benz gerçek çalışanlarının hareketlerini hareket yakalama teknolojisi ile sanallaştırıp avatarlarla test yaparak yıllar sonra devreye girecek bir aracın montaj sürecini değerlendiriyor. Otomotiv sanayiinde artık birçok büyük üretici sipariş üzerine üretim yapmakta. Seçmeli olarak değişebilen birçok parça düşünüldüğünde herbiri farklı olan otomobillerin aynı hatta üretilmesinin nasıl bir karmaşıklık demek olduğunu hayal etmek zor değil. Akıllı fabrikalarda parçaların gerektiği zamanda gerektiği yere gelmesiyle bunun üstesinden gelmek mümkün.

Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab da yeni yayımlanan “Dördüncü Endüstriyel Devrim” adlı kitabında nasıl yaşadığımızı, nasıl çalıştığımızı ve birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu kökünden değiştirecek bir devrimin başlangıcındayız” diyor. Endüstri 4.0’ın önceki endüstriyel devrimlerden farkı, fiziksel, dijital, ve biyolojik dünyaları içiçe sokan teknolojilerle şekillendiriliyor olması. Bu model, teknoloji temelli birçok inovatif gelişmenin biraraya gelmesiyle mümkün olabiliyor. Bunlar nesnelerin interneti, robotik, yapay zeka, makine öğrenmesi, 3D Baskı, veri analizi, bulut bilişim gibi teknolojiler. Bu devrim bütün iş kollarını, bütün endüstrileri, bütün ekonomileri etkileyecek. Rekabet tablosu tamamen değişeceği gibi önemli sosyal etkileri de olacak. Endüstri 4.0 yeni bir teknoloji değil. Yeni bir iş disiplini de değil. Mevcut ve gelişmekte olan birçok teknolojik inovasyonun kesişme noktasında sanayiye yeni bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Etkilerinin çok ciddi olacağı kesin. Olası sosyal etkilerinin arasında bazı işlerin yokolması da var, geçmişte ucuz iş gücü nedeniyle Çin’e göç etmiş bazı işlerin geri dönmesi de.

Endüstri 4.0 veya Amerika’daki adıyla Endüstriyel İnternet henüz gelişme aşamasında. Bu yeni yola çıkan treni yakalamada Türkiye’nin önceki kaçan trenlere göre daha iyi bir şansı olabilir.

“Patent sistemi inovasyonu yavaşlatıyor”

Üniversitelerde ve sanayide, inovasyonun, patent düzeyinde geliştirmelerin sayısının artması için sizce eksikler ve yapılması gerekenler neler?

Soruyu üniversitelerin inovasyona veya inovasyon ekosistemine katkısı nasıl artar diye alırsak bunun çeşitli yolları var. Aslında yalnızca Amerika’da, İsviçre’de bu işler nasıl oluyor diye bakmak bile yeterli. Ben bu konuda da son yıllarda gidişatı çok olumlu görüyorum.

Örneğin üniversite içinde geliştirilen temel teknolojilerin şirketlere transferi için bugün birçok Teknoloji Transfer Ofisi var. StartUp’ların üniversite imkanlarıyla desteklenmesi için benim de mentorluk yaptığım, İTÜ Çekirdek gibi organizasyonlar var. Devletin de inovasyona değilse de Ar-Ge’ye çok sayıda desteği var.

Üniversitenin kendi temel fonksiyonu olan eğitim konusunda ise çok inovasyon fırsatı var. Capital Dergisi’nde değişik tarihlerde Eğitimde İnovasyon ve Eğitimin Geleceği başlıklı yazılarımda bu konuyu dile getirmiştim.

Patent sayılarına gelince, fikri mülkiyetin korunabiliyor olması şirketin değerini ve kalıcılığını arttıran bir varlık olmakla birlikte ben bir şirketin inovatif olup olmadığı konusunda tek ölçü olmadığını düşünüyorum, hatta belki en iyi ölçü de değil. Bugün yazılım sektöründe diğer sektörlere göre daha az patent var ama son derece inovatif işler çıkıyor. Bunun dışında özellikle bazı teknoloji şirketleri,hem teknolojinin gelişim hızının patent süresinden çok daha kısa olduğunu dikkate alarak, hem de hedef şaşırtmak için, kendi asıl kullanmayı düşündükleri patentin etrafına duvarlar örecek çok sayıda patent alıyorlar. Bir açıdan bakıldığında patent sisteminin dünyada inovasyonu yavaşlattığı bile söylenebilir.

Türkiye’de patent sayısının az olmasının ise birden fazla nedeni var. INSEAD, Cornell Üniversitesi ve WIPO her yıl Global İnovasyon Endeksi diye bir araştırma yayınlıyorlar. Türkiye bu yıl 42. sırada. Buradaki kriterlerde ülke olarak kendimizi geliştirebilirsek patent sayıları da artar.

Daha inovatif bir otomotiv sektörü için öneriler

Otomotiv, Türkiye’nin önemli sektörlerinden birini oluşturuyor. Sizin sektör hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Otomotiv Türkiye’nin en büyük üretici sektörlerinden biri. Tedarik zinciri, üretim ve distribütörlük sistemi dahil tüm ekosistemi düşünürsek müthiş bir büyüklük. Biz de şirket olarak bu sektörün hem üretici tarafında hem de distribütör tarafında en büyüklerine danışmanlık yaptık, eğitimler verdik. Dolayısıyla sektörü biliyor ve yakından izliyorum.

Otomotiv sektörünün inovasyon potansiyeline de sektörün üç bölümünde bakmak doğru olur. Üretici yani OEM’lerde üretimin büyük yüzdesini oluşturan grup yabancı ortağı olan şirketler. Bu şirketlerde her ne kadar teknolojinin kontrolu ana şirkette olsa da teknolojik inovasyonda dahi çok fırsat var. Zaten dünyada gelişen trendlere de uygun olarak yabancı ortaklar lokal inovasyonlara açıklar. Yeni araç projelerinde Ar-Ge teşviklerini de kullanarak tasarımda da Türkiye’de yapılan önemli bir kısım var. Bunun dışında süreç inovasyonlarında çeşitli fırsatlar var.

Tedarikçi konumundaki parça sağlayan şirketlerin dikkate değer bir kısmı zaten yalnızca Türkiye’ye değil yurtdışına da tasarım ve tedarik yapıyorlar. Bunlar da ürettikleri parçalarda tasarımda, malzemede OEM spesifikasyonlarını sağlayacak şekilde inovatif olma şansına sahipler. Tedarikçilerin ayrıca OEM’lere önerebileceği birçok inovasyon olabilir. Bugün yaygın olarak kullanılan yağmur sensörü, yan aynalardaki sinyaller hep OEM dışından gelen inovasyonlar.

Türkiye’de üretim yapan veya yapmayan tüm markaların dağıtım kanalları bacağında ise pazarlama inovasyonları, hizmet inovasyonları, müşteri deneyimi inovasyonları ve iş modeli inovasyonları için potansiyel var.

Daha inovatif olması için sektöre önerilerim şunlar. Öncelikle şirket çapında inovasyonu hedefleyin, inovasyonu Ar-Ge’ye sıkıştırmayın. Teknik inovasyon dışındaki inovasyonları önemseyin. İş modeli inovasyonları üzerine de kafa yorun. Tüketici nasıl bakıyor iyi okuyun. Müşteri içgörüsü oluşturmanın özel bir uzmanlık işi olduğunu anlayın. Müşteri davranışlarıyla ilgili sensör ve telematik verileri oluşturun ve bunları nasıl kullanacağınızı bilin.Sektörünüzün mekanik bir sektörden giderek elektronik bir sektöre dönüştüğünü farkedin. Şirket içinde elektronik Know-How’ını arttırın. Elektronik sistemlerin şu anda otomotiv sektöründeki inovasyonun en az yüzde 90’ını oluşturduğunu ve en problemli alan olduğunu, ama mevcut teknolojide farklılaşma fırsatlarının burada yattığını bilin.

Ali Özgenç’e göre gelecek 10 yılın otomotiv teknolojileri

  • Elektrikli araçlar şehir-içi kullanımından başlayarak artacak,
  • Bütün tartışmalara rağmen, Otonom Araçlar ABD’den başlayarak bir realite olacak,
  • Üretimde Endüstri 4.0 uygulamalarıyerleşecek. İnsan faktörü azalacak,
  • Tasarım, tasarım doğrulama ve proses simülasyonu, test, proje yönetimi gibi alanlarda makineler daha etkin duruma gelecek,
  • Yeni araç geliştirme proje süreleri kısalacak,
  • Eklemeli Üretim (3-D Baskı) teknikleri prototip ve deneysel parça üretiminde devreye girecek. Bu süreç ucuzlayacak,
  • Bugünküne göre çok daha basit görünümlü, ufak ve temel transportasyona dönük araçlar yaygınlaşacak,
  • Araç sahipliği maliyetlerinin özellikle büyük şehirlerde artmasıyla istendiğinde araç kullanabilme sistemleri yaygınlaşacak,
  • Z-neslinin devreye girmesiyle araç sahipliği giderek bir statü sembolü olmaktan çıkacak,
  • Nesnelerin interneti yoğun bir şekilde araçlara girecek,
  • Akıllı telefonlarla araçlar tamamen entegre olacak.

Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next