Piri Reis Üniversitesi İİBF Dekanı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Çare ekonomik kalkınmada

Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, dünya ve Türkiye ekonomisindeki son dönem gelişmeleri ODD Dergi için değerlendirdi, yılın geri kalanı için tahminlerini paylaştı. Aslanoğlu’na göre, tüm dünyada durgunlaşan talebi canlandırmak için para politikaları ve merkez bankaları dışındaki çözümlere yönelmek gerekiyor. Marshall Planı’na benzer Çin’in İpek Yolu Projesi, Ortadoğu’nun yeniden inşası gibi ekonomik kalkınmaya yönelik çalışmaların dünya ekonomisine çok büyük pozitif dinamikler kazandıracağını söylüyor.

Büyüme daha az ithalatla gerçekleşti

Türkiye ekonomisi son dönemde beklentilerden daha iyi büyümesine rağmen potansiyelinin altında büyüme süreci devam etmektedir. Yüzde 4 ve altında olan büyüme oranları Türkiye Ekonomisinde işsizliği arttırmaktadır. Geçtiğimiz yıl beklentileri de aşarak yüzde 4 büyüyen ekonomiye rağmen işsizlik oranı yüzde 0,4 artış göstermiştir. Bölgemizde artan jeopolitik riskler ve bununla bağlantılı mülteci sorunu tüketici ve yatırımcı güvenini önemli oranda etkileyen faktörler olarak durmaktadır.

2015 yılı büyümesine en önemli katkı iç talepten gelmiş görünüyor. Fakat önceki yıllardan farkı daha az ithalat yaparak bir talep ve büyümenin gerçekleşmiş olmasıdır. İthalattaki bu düşüş hammadde fiyatlarının düşmesinin ötesinde ithalatın reel olarak artmamasıdır. İç talebin kompozisyonuna baktığımızda ağırlıklı olarak artış gösteren kalemlerin gıda, tekstil, ulaştırma, eğitim, finans gibi içeride katma değeri daha yüksek olan sektörlerden geldiğini izliyoruz. Temel ihtiyaçlara yönelik bu sektörler mültecilerin yarattığı talebin etkisiyle de artış göstermiş gibi duruyor. 2016 yılının ilk çeyreğinde büyüme yüzde 4’ler civarında seyretmeye devam ediyor. Yılın ilk çeyreğinde imalat sanayi güven endeksinin yukarı, hizmet sektörü güven endeksinin aşağı gittiğini görüyoruz. İmalat sanayindeki büyümede ihracatın, hizmet sektöründeki gerilemede turizmin etkili olduğunu düşünüyoruz. Geçtiğimiz yıl hammadde fiyatlarındaki gerilemeye bağlı olarak cari açığımızda önemli bir düşüş izledik. Bu etki bu yılın ilk yarısında da da devam etti. Fakat geçtiğimiz yıl döviz kurlarındaki artışın baskın olmasıyla hammadde fiyatlarındaki düşüşün enflasyona olumlu yansımasını göremedik.

Yatırımcılar gelişmekte olan ülkelere daha fazla yöneldi

Döviz kurları birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi 2015 yılında TL’nin değer kaybı yönünde bir seyir izledi. Bu hareketin en önemli nedeni Fed’in faiz arttırım sürecine girme yönünde sinyal vermesiydi. Buna Türkiye ekonomisine özgü jeopolitik ve siyasi riskler de eklenince TL’nin değer kaybı çok daha güçlü oldu. Fakat global ekonomideki olumsuz gelişmeler ve ABD ekonomisinin beklenenden yavaş büyümesi Fed’in faiz arttırım sürecini frenledi. Fed’in faizi kolay arttıramadığı, Avrupa’nın, Japonya’nın, Çin’in para basmaya devam ettiği, negatif faizlerin hızla yayıldığı dünya ekonomisinde yatırımcıların cazip getiriler nedeniyle de gelişmekte olan ülkelere daha fazla yöneldiği bir döneme girdik. Bu durum TL’deki değerlenme sürecini başlattı. Bu noktada kurlardaki hareketin ana nedeninin bizim dışımızda başta Fed olmak üzere büyük merkez bankalarının para politikalarında attığı adımlarla çok alakalı olduğunu unutmamak gerekiyor. Büyüme sorunlarının devam ettiği dünya ekonomisinde para politikalarında kısa vadede bir sıkılaşma beklemiyoruz. Fakat genişletici politikaların durması hatta yavaşlaması bile piyasalarda stresi arttırmaya yetiyor. Bu nedenle dalgalı bir seyir bizi bekliyor. Bu seyrin boyutu elbette içerideki siyasi ve jeopoltik gelişmelerle korelasyon içinde olacaktır. Global likiditenin bu kadar bol olduğu bir dünyada çok büyük siyasi ve jeopolitik şoklar yaşanmadıkça yerel paralardaki değer kaybının sınırlı kalacağını tahmin ediyoruz.

En büyük risk turizm sektöründe

Önümüzdeki dönemde büyüme açısından en büyük risk turizm sektöründe bilinen nedenlerden yaşanan sıkıntı gibi görünüyor. Maalesef içinde bulunduğumuz yılın 3. ve 4. çeyreğinde turizmin büyüme üzerine olumsuz etkisini daha fazla hissedeceğiz. Geçen yıl yakalanan büyüme ivmesinin biraz azalacağını ve yılı yüzde 3,5 civarında bir büyüme ile tamamlayacağımızı düşünüyorum. Yılın ikinci yarısında Çin ve Yunanistan kaynaklı global sorunların tekrar artacağını, Fed’in en azından bir kez faiz arttırma ihtimalinin olduğunu ve bunun gelişmekte olan ülkeler üzerinde stres yaratacağını düşünebiliriz.

Tasarruf açığı ve dış açık ekonominin en büyük yapısal sorunu

Türkiye ekonomisinin en büyük yapısal sorununun tasarruf açığı ve bununla bağlantılı olarak dış açık olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Dış açık kur riskini, kur riski enflasyonu, enflasyon faizleri arttırarak büyümenin sürdürülebilirliği önünde engel oluşturuyor. Türkiye’nin tasarruflarını arttırması, kayıt dışı ile mücadele ederek sistem dışına giden tasarrufları sisteme kazandırması gerekiyor. Bu konuda adımlar atılıyor fakat daha fazlasına ihtiyaç bulunuyor.  Mikro bazda enerji ithalatını düşüren, teknoloji yoğun ürün ihracatını arttıran yapısal değişimlere ihtiyacımız var. Reform sürecinin başarıyla sürdürülebilmesi güçlü bir hukuk sistemi ve kurumsallaşmayı da gerektiriyor.

Tüketim eğiliminde bir artış var

Tüketici güven endeksleri tüketicinin kişisel finansal durum ve beklentilerle Türkiye Ekonomisine ilişkin mevcut durum algısı ve gelecek beklentilerinin ağırlıklı değerlendirilmesinden hesaplanıyor. Bir de tüketicinin içinde bulunduğumuz dönemde tüketime ne kadar yakın olduğunu anlamaya çalışan soruların ilave edilmesiyle nihai endekslere ulaşılıyor. Türkiye’de tüketici güvenini en çok başta döviz kurları olmak üzere finansal piyasalardaki seyir ile jeopolitik ve siyasi risk algısı etkiliyor. Geçtiğimiz yıl yaz ayları sonuna kadar yukrıdaki faktörlerin olumsuz seyretmesiyle tüketici güveni genelde düşüş gösterdi. Fakat seçimlerin yaklaşmasıyla artık siyasetin gündemden çıkacağı beklentisi ve finansal piyasalardaki kısmi, toprlanma tüketici güvenini bir miktar yükseltti. Arkasından Rusya krizi ve terör olaylarıyla tekrar azalan güven son iki ayda finansal piyasaların da olumlu etkisiyle tekrar toparlanma eğilimine girdi. Endesklerin hareketli ortalaması bu yıl tüketim eğiliminde bir artışa işaret ediyor. Bunun boyutunu yine jeopolitik ve siyasi gelişmeler belirleyecek gibi görünüyor.

Petrol fiyatlarındaki düşüş global ekonomiyi yavaşlattı

Petrol fiyatlarındaki düşüş Türkiye gibi cari açık veren ülkeleri olumlu etkilerken, üreticilerini çok olumsuz etkilemeye başladı. 30 USD altını zorlayan petrol fiyatları başta Rusya olmak üzere birçok üreticiyi batırma noktasına götürebilecek riskler ortaya çıkardı. Fakat fiyatlardaki düşüş petrol arzını düşürmeye başladığı için 40-50 USD civarında bir dengelenme çabası görüyoruz. Emtia ürünlerinin dolar bazında satılması nedeniyle, bu ürünlerin fiyatı ile ABD dolarınının değeri arasında ters bir ilişki vardır. Fed’in faiz arttırımını ötelemesi ABD dolarının değerlenmesini önlediği için başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının daha aşağıya gitmesini engelleyen bir başka faktör oldu. Sonuç’da petrol üreten ülkeler batmasa bile ciddi bir büyüme sorunu yaşadığı için global ekonominin yavaşlamasına da önemli katkıda bulunmuş oldu.

Çin’deki yüksek borçluluk oranı önemli bir risk unsuru

Dünya ekonomisinde genelde bir talep yetersizliği sorunu var. Firmaların ve hanehalklarının aşırı borçluluğu talep artışının önündeki en önemli engellerden birisi görünüyor. Bu sorunun önümüzdeki dönemde ara ara karşımıza çıkacağını ve özellikle Euro bölgesinde bir borç yapılandırmasının olasılığının yüksek olduğunu düşünüyoruz. Sadece para basarak yada negatif faizlerle talebi canlandırmak pek kolay görünmüyor. Borç yapılandırması yanında AB’nin ciddi bir maliye politikasına da ihtiyacı var gibi görünüyor. Çin’deki borçluluk oranı da oldukça yüksek, bu da dünya ekonomisinin önemli riskleri arasında.

Dünya ekonomisi geçmişte de büyük sorunlar yaşadı. Bunları aşmayı başardı, yine başaracaktır. Bunun çok hızlı ve kolay olmayacağı açık.  Dünya ekonomisinin ikinci dünya savaşı sonrasında olduğu gibi Marshall planlarına ihtiyacı var. Çin’in İpek Yolu Projesi, maddi boyut açısından Marshall planının kat kat üzerindedir. Ortadoğu’nun yeniden inşaası bile dünya ekonomisine çok büyük pozitif dinamikler kazandırabilir. Umutsuz olmaya gerek yok ama önce dünyanın sadece para politikalarına, merkez bankalarına bel bağlamaktan vazgeçmesi gerekiyor.

Teknolojik devrim gelecek 10-15 yılda etkili olacak

Otomotiv sektörü Türkiye’nin önde gelen sektörlerinden birisi, görece karşılaştırmalı üstünlüğü olan ve olmaya devam edecek bir sektör. Dünya ekonomisi teknolojik bir devrim içinde ve biz bunun etkilerini gelecek 10-15 yılda daha fazla göreceğiz. Türk otomobil sektörü de bu değişimi iyi okuyup içinde olabildiği sürece karşılaştırmalı üstünlüğünü koruyacak hatta arttıracaktır. Sektörün bunu başaracağına inanıyorum


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next