Ing Bank Başekonomisti Muhammet Mercan Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Ing Bank Başekonomisti Muhammet Mercan: 2016’da yapısal reform adımları önem kazanacak

Güçlü bir hikaye sunmanın daha da önem kazandığı bu ortamda, yeni kurulan hükümetin 10. Kalkınma Planı'nda kapsamlı bir çerçevesi oluşturulan yapısal reform adımlarını atarak ülkenin büyüme potansiyelini arttıracak sosyal ve ekonomik dönüşüme odaklanması Türkiye'yi diğer gelişmekte olan ülkelerden olumlu yönde ayrıştıracaktır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye'nin performansının hükümetin politika uygulamaları ve küresel piyasalardaki gelişmeler tarafından belirleneceği söylenebilir.

Yıllık enflasyon hedef bandın üzerinde

Türkiye ekonomisi 2012’den bu yana önce yıllarla karşılaştırıldığında oldukça yavaş bir büyüme performansı sergiledi. Sürdürülebilir büyüme oranının daha gerilediğine dair değerlendirmeleri güçlendiren bu eğilimin başlıca nedenleri arasında küresel ekonomideki belirsizliklerin devam etmesini, dış talepteki iyileşmenin yavaş gerçekleşiyor olmasını ve küresel finansal dalgalanmaların etkisini sayabiliriz. 2015 özelinde incelendiğinde; büyümenin kompozisyonunda net ihracatın katkısı önemli ölçüde zayıflarken, özel kesim kaynaklı talebin ılımlı toparlanma eğilimini koruduğu anlaşılıyor. Önümüzdeki dönemde Kasım’da hızla yükselen güven göstergelerinin de ortaya koyduğu üzere azalan siyasi belirsizliğin ve reform programına yönelik güçlü adımların büyüme performansını desteklemesi beklenebilir. Öte yandan, Rusya’yla gerilen ilişkilerin maliyetinin büyümeye olumsuz yansımaları ise aşağı yönlü risklerin sürdüğünü gösteriyor. İstihdam tarafında ise; mevsimsel olarak düzeltilmiş rakamlara göre özellikle 2015’in ilk aylarından itibaren Türkiye ekonomisinin istihdam yaratma hızının arttığı, ancak işgücündeki hızlı artışın işsizlik oranında da benzer bir artışı beraberinde getirdiği söylenebilir.

Dış dengedeki gelişmelere bakıldığında; enerji fiyatlarında geçtiğimiz yıla göre önemli ölçüde gerilemenin ve iç talepteki toparlanmanın yeniden zayıflama işaretleri vermesinin de katkısıyla ithalattaki sert daralmaya rağmen, gerek avrodaki değer kaybı gerekse jeopolitik risklerin ve düşük emtia fiyatlarının önemli pazarlarla olan ticarete yansımasıyla ihracatın zayıf seyretmesi sonucu dış ticaret açığındaki iyileşme yılın ilk yarısında yavaş seyretti. Ancak son aylardaki olumlu verilerin de ortaya koyduğu üzere, petrol fiyatlarındaki düşük seyir ve AB’de toparlanan ekonomik aktivitenin de etkisiyle dış dengedeki iyileşme belirginleşti. Ana kalemlerinden olan dış ticaret dengesindeki bu seyre bağlı olarak ödemeler dengesinde de benzer bir eğilim hakim oldu. Bu gelişmeler, cari açığın GSYH’ye oranının yıl sonunda %5’in altına gerileyeceği beklentisini destekliyor.

Cari açığın finansmanında ise; uzun süreden beri devam eden seçim sürecinin neden olduğu siyasi belirsizlik algısı yanında, özellikle Çin kaynaklı küresel büyümeye ve Fed’in normalleşme adımlarına dair beklentilerin neden olduğu oynaklığın risk iştahına olumsuz yansımasıyla kısa vadeli sermaye hareketlerinde son dönemde çıkış eğilimi dikkat çekti. Uzun vadeli finansman tarafında ise MB’nin çekirdek olmayan yükümlülüklere yönelik zorunlu karşılık önlemlerinin ardından bankacılık kesiminin mevduat dışı yükümlülüklerinin vadelerini uzatma çabalarının bir sonucu olarak giriş hızlandı. Sermaye akımlarının vadesindeki uzamaya rağmen, net girişler cari açığı karşılamakta yetersiz kalırken, net hata ve noksan kaleminden sağlanan finansman ve döviz rezervleri kullanılarak kalan kısım finanse edildi.

Enflasyon tarafında ise ılımlı enerji fiyatları katkı sağlasa da, yıllık enflasyonun geçtiğimiz yılı en yüksek düzeyde kapatması fiyatlar üzerindeki baskının sürdüğünü ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde, kurdaki hareketlerin yansımaları, emtia fiyatlarındaki değişimler ve sert kış koşullarının daha da olumsuz etkileyebileceği gıda fiyatlarının seyri enflasyon üzerinde belirleyici olabilir. Öte yandan, asgari ücret ayarlaması ve son açıklanan elektrik fiyat artışı da diğer olumsuz faktörler olarak öne çıkıyor.

Dolar 3.0 seviyesini aşabilir

MB’nin Fed politikasında normalleşmenin başlamasına paralel olarak faiz politikasında basitleştirmeye gideceği ve bu çerçevede politika faizinde (ve muhtemelen) bu faize çok yakın olan gecelik borç verme oranlarında yukarı yönlü ayarlamalar yapabileceğine işaret eden açıklamalarına rağmen, Fed’in sıkılaştırma sürecinde ortalama TL faizlerin düşük kalabileceği ve enflasyonla mücadelenin ikinci planda kalabileceği değerlendirmeleri yabancı yatırımcıların kararlarında rol oynamaya devam ediyor. Bu durum kısa vadeli sermaye akımlarında, özellikle de portföy yatırımlarında son dönemde çıkış yönlü hareketlerin gözlenmesinde etkili oluyor. Buna paralel olarak, 2015’te dolara karşı %25’e yakın değer kaybeden TL’deki zayıflama eğiliminin aynı güçle olmasa bile 2016’da da sürebileceğini ve kurun yeniden 3.0 seviyesini aşacağını düşünüyoruz.

Piyasalar kırılganlığını koruyor

Ekim’den bu yana gelişmekte olan ülkelere yönelik olumlu havadan etkilenen Türkiye'de tekrarlanan genel seçimlerin sürpriz bir şekilde koalisyon ihtimalini ortadan kaldırarak tek parti hükümeti kurmaya imkan tanıyan bir parlamento yapısı oluşturmasıyla birlikte TL varlıklardaki değer kazanma eğilimi dikkat çekti.

Seçimlerle birlikte politik risk priminin azalması risk iştahını desteklese de; zayıflayan büyüme görünümü, TL'nin hızlı değer kaybının yüksek miktarda kur riski taşıyan şirketler kesimine olası yansımaları, jeopolitik risklerin ağırlığını koruması ve  çekirdek göstergelerin de ortaya koyduğu üzere enflasyonda yukarı yönlü baskıların devam etmesi önümüzdeki dönemde piyasalar açısından önemli zayıflık noktaları olarak izlenmeye devam edecek.

Fed’in beklenen sıkılaştırma sürecine ilk faiz artışını yaparak başlaması yanında çevre ülkelerdeki jeopolitik risklerin daha da ağırlık kazandığı bugünkü konjonktürde güçlü bir hikaye sunma daha da önem kazanırken, yeni hükümetin 10. Kalkınma Planı'nda kapsamlı bir çerçevesi oluşturulan yapısal reform adımlarını atarak ülkenin büyüme potansiyelini arttıracak sosyal ve ekonomik dönüşüme odaklanması Türkiye'yi diğer gelişmekte olan ülkelerden olumlu yönde ayrıştıracaktır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye'nin performansının Hükümet'in politika uygulamaları ve küresel piyasalardaki gelişmeler tarafından belirleneceği söylenebilir.

Tüm bunlara ek olarak; küresel merkez bankalarının politika uygulamalarındaki ayrışma süreci önümüzdeki dönemde de sürme eğilimi gösterirken, kapsamlı reform ihtiyacının belirgin olduğu gelişmekte olan piyasalarda geçtiğimiz aylardaki olumsuz performansın belirleyicilerinden olan Çin'deki ekonomik yavaşlama endişeleri geri planda kalsa da, Fed sıkılaştırmasının daha da yakınlaşmasıyla birlikte dalgalanma ve değer kaybı baskıları önümüzdeki dönemde yeniden öne çıkabilir.

Yapısal reformlar ekonomik dönüşüm için gerekli

Orta vadede daha hızlı ve sürdürülebilir büyüme performansı için, yapısal reformlarda ilerleme kaydedilmesi önemli olacaktır. Özel sektör yatırımların zayıf seyri, küresel büyümede ivme kaybına dair işaretler ve jeopolitik risklerin yansımalarıyla ivme kaybeden büyüme performansı dikkat çekmektedir. Öte yandan, 2013’te GSYH’ye oran olarak %8’e yakın olan cari açıktaki gerilemeye rağmen halen yüksek düzeyde seyretmesi yapısal reform ihtiyacını bir kez daha teyit etmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, cari açıkla büyüme arasındaki güçlü ilişkinin kırılarak ithalata bağımlı yapıdan kurtarılması, bütçe uygulamalarında özellikle giderler tarafında esnekliğin arttırılmasına yönelik adımlar atılırken vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin payının azaltılması, yüksek enerji faturasının aşağı çekilmesi adına alternatif enerji kaynaklarına ve yerel kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmesi reform listesinde önemli kalemler olarak öne çıkıyor. Bunun yanında, işgücü piyasasına yönelik reformlar, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, kurumsal altyapının geliştirilmesi gibi adımlar politika yapıcıların odaklanmasını gerektiren diğer unsurlar olarak dikkat çekiyor.

Küresel ekonomide toparlanma var

Son yıllarda gelişmiş ülkelerin büyüme performansının oldukça yavaş kaldığı, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızının ise önemli ölçüde ivme kaybettiği küresel ekonomide büyüme eğiliminin ılımlı seyrini koruyacağı ve 2016’da 2015’e göre toparlanma kaydetmesi bekleniyor.

Gelişmiş ülkelere bakıldığında; Avro Bölgesi’ndeki mütevazı büyüme eğiliminin devam edeceği, Japonya’nın artıda kalacağı, ABD’nin ise esas belirleyici olacağı anlaşılıyor. Enerji fiyatlarındaki düşüş, küresel merkez bankalarının yavaş yavaş farklılaşma eğilimi gösterse de genelde destekleyici olan para politikaları bu grubun performansında önemli rol oynuyor.

Gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları, yeni likidite ortamında bu ülkelerin şirketler kesiminde borçlarını çevirme konusunda gözlenebilecek zorluklar, emtia fiyatlarındaki düşüşlerin ağırlıklı olarak emtia ihracatçısı ülkelerde yarattığı olumsuz etkiler, Çin’in büyümesine yönelik artan riskler ise bu grupla ilgili risk unsurları olarak ağırlığını koruyor. Ancak yine de beklenti 2016’da büyümede göreli bir iyileşme olacağı yönünde.

Özellikle düşük petrol ve emtia fiyatları başta Avro Bölgesi olmak üzere Türkiye dahil ithalatçı ülkelerde iç talebi desteklerken, Rusya, Suudi Arabistan vb büyük emtia ihracatçıları açısından büyüme görünümünü baskılamaya devam ediyor. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerin kısa vadede enerji fiyatlarındaki zayıflıktan olumsuz etkilenmeye devam edebileceği, dolardaki güçlü seyrin de Türkiye gibi bazı ülkelerde şirketler kesimi açısından önemli bir risk unsuru olarak kalmaya devam edeceği söylenebilir.

Son yıllarda üretimde hızlı bir artış sergileyen Türk otomotiv sanayi güçlü sermaye yapısı, yabancı ortaklıkların varlığı, yan sanayinin katkısı, coğrafi konum gibi faktörlerle öne çıkmaktadır. Nitekim, son 12 ayda otomotiv ihracatının %11.9 ile toplam ihracat içerisinde en yüksek paya sahip olması sektörün ülke ekonomisine katkısını ortaya koymaktadır.

Öte yandan, istikrarsız iç pazar ve üretimde ithalata bağımlılık gibi unsurlar sektörün üzerinde çalışılması gerekli yönlerini oluşturmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda önemli bir performans sergileyen otomotiv sektörü, gelişimini devam ettirebilmek için verimlilik, üretim, ihracat gibi birçok yönden öne geçmek zorundadır.

Vergi gelirlerine, istihdama ve ödemeler dengesine çok büyük katkılar yapan bu sektörün daha da gelişip uluslararası rekabet gücüne kavuşması, Türkiye ekonomisinin büyümesi açısından büyük önem taşımaktadır.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next