Ekonomistlerin İkinci Yarıyıl Öngörüleri Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Türkiye ekonomisinde daha fazla konsensüs bekliyorum”

2015 ilk yarısında Türkiye ekonomisinin büyüme rakamları çok parlak değil. Yüzde 2-3 arasında gerçekleşen büyüme işsizliği tetikleyebilir. Seçim belirsizliği, Fed ile ilgili tartışmalar da risk algısını yükseltiyor. Bütün sorunlara karşın Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ekonomide yılın ikinci yarısına olumlu bakıyor. Aslanoğlu, Türkiye ekonomisinde daha fazla konsensüs oluşmasını bekliyor, “siyasi istikrarın sağlanması biraz zaman alabilir ama orta vadede sorunlarımızı çözebilecek bir noktaya geleceğimize inanıyorum” diyor.

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

2002-2007 yıllarında yüzde 6,9 ortalama hızda büyüyen Türkiye Ekonomisi 2008-2014 döneminde yüzde 3,3 ortalama büyüme hızına geriledi. 2015 yılının ilk yarısında da büyüme oranı yüzde 2-3 arasında seyrediyor. Bu oranlar maalesef Türkiye ekonomisi için yeterli oranlar değil. Yüzde 4’ün altındaki büyüme oranlarında Türkiye’de işsizlik oranının arttığını biliyoruz. Son dönemde işsizlikte yukarı yönlü eğilimi çok daha net izleyebiliyoruz. Benzer şekilde enflasyonda da 2002-2007 döneminde hızlı bir düşüş yaşanmışken, takip eden dönemde enflasyon rakamları ortalama yüzde 7,5-8 civarlarına takıldı. Kişi başına geliri 10 bin dolar civarında olan ve bunu arttırmakta sıkıntı yaşayan bir Türkiye ekonomisi bulunuyor.

Cari açıkta düşüş sınırlı kalacak

2015 yılını Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Büyüme verileri bu yılın ikinci yarısında bir miktar artabilir fakat ortalama yüzde

3’ler civarında kalma olasılığı yüksek görünüyor. İşsizlikte yaz aylarında mevsimsel olarak bir miktar gerileme olsa bile yıllık bazda artışını sürdürme olasılığı yüksek. Ekonomideki yavaşlamaya bağlı olarak ithalat düşüşü, cari açığı geçtiğimiz yıla göre bir miktar gerileterek 40-45 milyar dolar arasına getirebilir. Fakat parite etkisiyle ihracat yıllık olarak gerileme gösteriyor. Bu eğilim yıl sonuna kadar muhtemelen devam edecek. Başta Rusya kaynaklı olmak üzere turizm gelirlerinde de beklenen performans gösterilemeyecek gibi duruyor. Cari açıktaki düşüş bu nedenlerle de sınırlı kalacak. 

2015 ilk yarı ekonomideki gelişmeleri ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kurlarla ilgili düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Büyüme, enflasyon, istihdam açısından 2014 yılına benzer bir süreç yaşandı. Özellikle seçim belirsizliği ve Fed ile ilgili tartışmalar Türkiye ekonomisine ilişkin risk algısını yükseltti. Buna bağlı olarak döviz kurları ve faizlerde önemli artışlar yaşandı. Türkiye’nin siyasi ve jeopolitik riskleri daha az algılansaydı yılın ilk yarısında döviz kurlarındaki artış daha düşük oranda olabilirdi.

Koalisyon süreci belirleyici

Yıl sonunda nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz?

Yılın ikinci yarısında ekonomik tabloda en önemli belirleyenlerden birisi koalisyon süreci olacak. Uzun sürebilecek ve yapısal reformlara odaklanabilecek bir hükümetin oluşturulabilmesi durumunda beklentiler kanalıyla ekonomiye büyüme kanalıyla olumlu bir yansıma görebiliriz. Fed çok büyük olasılıkla bu yıl 25 baz puanlık bir artış yapacak. Eylül ya da Aralık ihtimallerini yüzde 50 görüyorum. Bu artış yıl başındaki beklentilerin altında kalacak. Bu nedenle etkisi sınırlı olacaktır. Fakat 2016 sonuna kadar Fed faizleri 100 baz puanı geçebilir. İçeride olumlu bazı gelişmeler olmazsa etkisini 2016 sonu 2017 başında daha fazla görebiliriz. ECB’de 2016 sonbahar aylarına kadar planladığı şekilde parasal genişlemeye devam edecek. Yani parasal bolluk 2016 sonbahar aylarına kadar devam edecek. Global likidite sorunlarının 2017 yılında daha fazla ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Türkiye cari açık azaldığında büyüyemiyor mu? Sizce ekonomimizin ne gibi yapısal reformlara ihtiyacı var? Bu alanda hangi çalışmalar yapılıyor?

Azalan cari açık ile hızlanan büyüme ilişkisini Türkiye’de henüz göremedik. Cari açık sorununun yapısal anlamda bir makro boyutu var, bir de mikro boyutu var. Makro anlamda cari açık tasarruf açığı anlamına geliyor. Hem bireysel hem toplumsal anlamda tasarruflarımızı arttırmamız gerekiyor. Enerji tasarruflu binalara, araçlara ihtiyacımız var. Tasarruf deyince konut almayı tercih ediyoruz. Konut alımı bir yatırımdır. Ülke kaynakları makine teçhizat yatırımı yerine konut yatırımına yöneliyor. Mikro anlamda ise ihracatı nasıl arttıracağız, ithalatı nasıl düşüreceğiz, bu sorulara odaklanmak gerekiyor. Hep söylendiği gibi hammadde ve enerji üretimini içeride daha fazla gerçekleştirmek, ithalatı azaltmak gerekiyor. Benzer şekilde katma değeri, özellikleri yüksek ürünler üreterek ihracatı arttırmak, turizm gelirlerini en az iki katına çıkaracak projeler üretmek gerekiyor.  

Düşük faiz “varlık balonlarını” şişiriyor

Yeni dünya, yeni dengeler ve petrol fiyatlarındaki düşüşün global ekonomilere etkileri hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? 

Özellikle 2000’li yılların başından bu yana başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinin ucuz işgücü maliyetli ürünlerle dünya ekonomisini etkilemesi söz konusu. Bu durum enflasyonist baskıları azaltan bir sonuç getirdi. Petrol fiyatlarındaki gerileme de düşük enflasyon hatta deflasyonist baskıları arttıran bir sonuç yaratıyor. Deflasyonist baskı faiz oranlarının çok düşük kalması, para politikalarının gevşek gitmesi anlamına geliyor. Düşük faizler hisse senedi ve konut piyasasına kaynakları yönlendirerek varlık balonlarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor.

Önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreci ülkemiz ve dünya açısından nasıl görüyorsunuz?

Kısa vadede Türkiye ve dünya ekonomisi açısından çok büyük değişim

beklemiyorum. Dünya ekonomisinde Fed faiz arttırımı, Yunanistan, Euro’nun geleceği, Çin’deki yavaşlama gibi konular dalgalanmayı arttırmaya aday görünüyor. Türkiye ekonomisinde ise başta cari açık olmak üzere temel yapısal sorunların ne olduğu ve nasıl çözülmesi gerektiği konusunda daha fazla konsensüs oluşacağı kanaatindeyim. Tarihimizde yapısal sorunlarımızın biriktiği, ekonominin potansiyel büyümesinin altına gittiği dönemler çok yaşadık. Bir süre sonra çıkış yolunu bulduk. Siyasi istikrarın sağlanması biraz zaman alabilir ama orta vadede sorunlarımızı çözebilecek bir noktaya geleceğimize inanıyorum.

“Sektör geleceğin otomobil dünyasında söz sahibi olmayı hedeflemeli”

Otomotiv sektörü Türk ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisinin gerek istihdam, gerek üretim, gerek ihracat açısından öncü sektörlerinden olduğu açık bir gerçektir. Önemli bir birikim bulunmaktadır. Dünyada önemli bir teknolojik devrim yaşanıyor. Bu otomobile yansıyor, yansımaya da devam edecektir. Sektörün bu değişim dinamiklerini iyi yakalayarak geleceğin otomobillerinin üretiminde dünyada daha da söz sahibi olmayı hedeflemesi gerekiyor. 

     “Dönemin ruhu belirsizlik”

    Dünya Gazetesi Başyazarı Osman S. Arolat, 2015 yılı ekonomik ve sosyal ortamını değerlendirdi. Arolat’a göre       2015’te Türkiye ve dünyada “belirsizlik” hüküm sürecek.

    Türkiye’de şu an belirsizlik hakim. Bunda hem yurt içindeki, hem çevremizdeki, hem AB’deki gelişmeler etkili oluyor.

    2015 yılı Türkiye ekonomisine baktığımızda amaçladığımız yüzde 5 büyüme ortalamasının altında yüzde 3 dolayında bir         büyüme hızı yaşayacağız. Bu yıldan beklentilerim yüzde 10 eşiğinde bir işsizlik, gerileyen ihracat ve ithalat, gerileyen bir cari açık...

    2015 ilk yarı sonuçlarını seçim ve belirsizlik içinde daralma olarak değerlendiriyorum. Kurların belli bir dengede çok az yükseldiğini görüyorum.

    Küresel gelişmelerin etkilerini yaşayacağız

    Yıl sonu için makro beklentilerime yüzde 7-8’lik bir enflasyon beklentisini eklersem tablo ortaya çıkar. İçerde kurulacak koalisyon veya kurulamayan hükümet nedeniyle yeni seçim kararı etkili olacaktır. Dışarda çevremizdeki ateş, AB’deki gelişmeler, Rusya, İran gibi ülkelerin etkisi önemli olacaktır. Fed’in açıklamalarıyla bir alıştırma içinde olduğuna, tutumunun satın alındığına inanıyorum. ECB’nin kararının Avrupa’ya etkisi, bize de yansıyacaktır.

     Cari açık azalıyor

     Türkiye’de düşük büyüme, daralan dış ticaret nedeniyle cari açık azalıyor. Türkiye’nin yeni ve inandırıcı bir reform atılımına ihtiyacı var. Bunun hukuk, vergi reformlarını, üretimi ve büyümeyi sürekli kılıcı, ihraç ürünlerinde katma değeri artırıcı bir model olması gerekir. Bu alanda hükümet binin üzerinde eylem içeren 25 dönüşüm programı açıkladı. Üç ayda bir açıklanacağı belirtilen açıklamalar süre geçmesine rağmen açıklanmadı...

     Proaktif olmak avantaj sağlayacak

     Global olarak dünyadaki gelişmeleri yakından izleyip proaktif hareket  etmek avantaj yaratır. Dünyada likiditenin daraldığı dönemde o olumsuzluğa neden olurken, petrol fiyatlarındaki düşüş bizim gibi petrol üretimi yeterli olmayan ülkeler açısından olumlu sonuç verecektir.

      Özetle dönemin ruhu ülkemizde de dünyada da “belirsizlik”. O nedenle “temkinli” izleyici olma dönemini yaşıyoruz.

     Otomotiv yerli katkıyı artırma döneminde

     Gümrük Birliğine giriş tartışmaları döneminde 1990’larda, yorumlarımız “ülkemiz otomotiv sektörünün çökeceği” yönündeydi. Ama özellikle yan sanayinin gücüyle, yabancılar ülkemizdeki yatırımlarını artırdılar. Yeni prototiplerinin ilk ürünlerini ülkemizde yapmaya başladılar. Otomotiv sektörü ihracatımızın ilk sırasına yerleşti. Ekonomimize büyük katkı yapıyor. Şimdi üretimde yerli katkıyı artırarak, üretimde katma değeri artırma döneminde olduğumuzu düşünüyorum.   

    Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu

    Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bölüm Başkanı

   “Riskleri azaltmak için nefes aldığımız bir dönem”

     Firmaların nakit akışları bozuluyor, krediler büyümeyi desteklemiyor, cari açığın finansman kalitesizliği     artıyor... Bu koşullar altında yüzde 3 büyümenin bir başarı olacağını söyleyen Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, yıllardır uygulanan düşük kur-ucuz ithalat politikasının Türkiye’yi üretim bilincinden hızla uzaklaştırıp rekabet gücünü erittiğine dikkat çekiyor. Uzunoğlu, “risklerimizi ölçüp yönetebilirsek bu dönemi de atlatabiliriz” diyor.

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye; potansiyel büyüme olarak kabul edilen yüzde 5’lik oranı tutturmakta zorlanan; sanayi başta olmak üzere üretken faktörlerde değil hizmetler sektöründe istihdam yaratabilen, buna karşın yüzde 17 gibi yüksek bir genç işsizlikle karşı karşıya olan bir ülke görünümünde. İç talep ve ihracattaki zayıflamanın yarattığı durgunluğun kıskacında firmaların nakit akışlarının bozulduğu dikkat çekerken, yıllık yüzde 24 artan kredilerin ise büyümeyi desteklemediğini görüyoruz. Özel kesim yatırımlarının yaklaşık iki yıldır azalmasına karşın kredilerdeki böylesi artış firmaların borçlarını çevirme için kredi kullandıklarını ifade ediyor. Kısaca Türkiye ekonomisi büyüyememenin sancılarını çekiyor. Diğer taraftan ise büyümenin düştüğü ortamda ülkenin cari açığında ciddi düzelme olması gerekiyor. Oysa Cari Açığın GSYİH’ya oranı yüzde 5’in altına çekilemiyor. Mayıs ayı itibarıyla yıllık 44 milyar dolarlık cari açık Türkiye’de cari açığın yapısallaştığını, yani üretiminizin gittikçe artan oranda ithalata bağlandığını gösteriyor. Hiç kuşkusuz Türkiye’nin tek sorunu ekonomik değil: Politik riskler de (dış politika, parlemento yapısı ve işleyişi, bürokratik kapasitenin kullanımı, siyasi şiddet vb.) bir o kadar artmış durumda.

Büyüme senaryosu gerçekçi değil

2015 yılını Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyüme hızı, istihdam, ihracat, cari açık gibi alanlar ışığında nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

Türkiye ekonomisi 2002 yılından bu yana uygulanan düşük kur-ucuz ithalat kısırdöngüsü altında bulunuyor. İthalat artışıyla cari açık yükseliyor ve bu uluslararası konjonktürde bu açığı kapatmak için “dış finansman” gerekiyor. Mayıs ayı rakamları gösterdi ki Türkiye beş aylık cari açığının yaklaşık yarısını (9 milyar USD) sıcak para dediğimiz nedeni bilinmeyen dövizlerle kapatıyor. Kısaca cari açığın finansman kalitesizliği gün geçtikçe artıyor. Bu nedenle Türkiye ekonomisinin büyüme senaryosu gerçekçi görünmüyor. Bu koşullar altında yüzde 3’lik büyümeyi yakalamak bile başarı olarak değerlendirilmeli. Dediğim gibi yüzde 3’lük büyüme bizim cari açığımızı GSYİH’ya oranla yüzde 6’lara yükseltir. Bir de ihracatla ilgili kaygılarımız var: Türkiye’nin ihracatı AB ve Ortadoğu’daki durgunluk ve gelişmeler çerçevesinde olumsuz bir trend izliyor. Önümüzdeki dönemde Ortadoğu bölgesinde İran’ın üzerindeki ambargonun kalkmasıyla bu pazarların büyük ölçüde İran tarafından kontrol edilmeye başlayacağını tahmin ediyorum. Çünkü İran rekabetçi kur politikası, güçlü sanayi yapısı ve politik duruşuyla pazar etkinliğini her geçen gün artırıyor.

2015 ilk yarı ekonomideki gelişmeleri ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kurlarla ilgili düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Krediler yıllık yüzde 24 oranında artarken büyüme konusunda zorlanan, maalesef hizmet sektöründe ağırlıklı asgari ücret düzeyinden istihdam yaratmaya çalışan ve haklı olarak yatırımlarını erteleyen özel sektör ve yüzde 8’ler düzeyinde enflasyon ile iyi bir ekonomik performans sağlayamadık. Kur gelişmelerinin burada çok etkisi var: Maalesef uzun yıllar uygulanan düşük kur-ucuz ithalat politikası Türkiye’yi üretim bilincinden hızla uzaklaştırdı; rekabet gücümüzü de eritti. Buna karşın uygulanan kur politikası dış finansmanı ucuz hale getirdi. Türk lirası değer kazandıkça sanayi “asıl işinden” değil faaliyet dışı gelirlerden para kazanmaya başladı. İthal bağımlı üretim-yabancı para cinsinden borç yapısı kurların arttığı ortamda ekonomiye zarar vermeye başladı: Kur artışı bir taraftan üretim maliyetlerini diğer taraftan finansman maliyetlerini yükseltti. Oysa dünyada rekabet gücünü artırmak için ülkelerin paralarının değerlerini nasıl düşürmeye çalıştıklarını gördük ve görüyoruz. Biz ise üretim yapısı ve finansman dengesi bozulduğu için kur artışından faydalanamıyoruz.

Yıl sonunda nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz? Ekonomimizi etkileyecek iç ve dış değişkenler neler olacak? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?

Bizim gibi yüksek cari açık veren; dış borcu ve özellikle de özel sektör dış borcu hızla artan, pozisyonların büyük ölçüde açık olduğu, ki bizim firmalarımızın 175 milyar USD pozisyon açığı bulunuyor, ülkeler için FED’in faiz oranlarını yükseltmesi büyük risk. Çünkü bizim gibi ülkelere gelen sermayenin azalması ve bulduğumuz paranın maliyetinin de yükselmesi söz konusu olacaktır. Korkunun ecele faydası yok derler.  Önünde sonunda dünyada faiz oranları normalleşmek zorunda. Aksi takdirde finansal piyasalarda oluşan balonun 2008 yılı benzeri patlaması söz konusu olabilir. Zaten ABD’nin de korkusu bu. Biz sorunumuzu ertelemeye çalışıyoruz. Oysa bu dönemi riskleri azaltmak için nefes aldığımız bir dönem olarak görmeliyiz. Ben firmalarımızın risk yönetimi ve ekonomik konjonktür stratejilerinin olduğunu pek düşünmüyorum. Bu nedenle bu yılı da kaybedilmiş bir yıl olarak görüyorum. Ancak “kur artışının” Türkiye’de bir şeyleri yavaş yavaş değiştireceğine; rasyonel faaliyet göstermeyen, Ar-ge, teknoloji ve üretim etkinliği gibi konulara eğilmeyen firmaların bu süreçte tasfiye olacağını aksi takdirde Türkiye ekonomisinin ciddi bir kısırdöngüye girdiğini düşünüyorum.

Yeniden yapılanma sürecini iyi okumalı

Türkiye cari açık azaldığında büyüyemiyor mu? Sizce ekonomimizin ne gibi yapısal reformlara ihtiyacı var? Bu alanda hangi çalışmalar yapılıyor?

Ben yapısal dediğimiz politikaların (Örneğin Merkez Bankası Bağımsızlığı) bir çözüm getirmeyeceğini düşünüyorum. Gerçekçi kur olmadan atılacak her adım başarısız sonuç üretecektir. Ben kurun daha öğretici ve eğitici olduğuna inanıyorum. Devletin yapısal politikaları uygulaması, “rasyonel” olmayan firmaları “terbiye” edeceğine inanmıyorum. Bu arada devletin yapısal reformları uygulama konusundaki isteksizliğini de görüyoruz zaten. Biz gerçekçi olmak zorundayız.

Yeni dünya, yeni dengeler ve petrol fiyatlarındaki düşüşün global ekonomilere etkileri hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Hiç kuşkusuz başta petrol olmak üzere hammadde fiyatlarındaki düşüş özellikle hammadde üreten ülkeleri olumsuz etkiliyor. Genelde bu ekonomik durgunluğun da bir göstergesi olarak kabul ediliyor.  Diğer taraftan dünya, özellikle Rusya’nın 2008 yılı Gürcistan operasyonundan bu yana, çok kutuplu bir oluşuma doğru yelken açtı. Yeni politik ve ekonomik oluşumlar dikkat çekiyor. Bu yeniden yapılanma sürecini de iyi okumak ve buna uygun ülke ve şirket politikaları geliştirmek gerekiyor.  

Politik riskler artıyor

Önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreci ülkemiz ve dünya açısından nasıl görüyorsunuz?

Çok karmaşık bir dönemden geçiyoruz: FED, AB ekonomisi, Ortadoğu’daki gelişmeler, Rusya Ambargosu gibi sayabileceğimiz birçok risk var. Türkiye’nin politik risklerinin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Kurumlararası ilişkiler oldukça gergin, bu ortamda üretilecek hükümetin uzun soluklu olması mümkün değil. Türkiye erken seçime doğru “zorlanıyor”. Sonbahardan itibaren bu risklerin daha da şiddetlendiğini göreceğiz diye düşünüyorum. Kısaca kısa ve orta vadede büyük riskler var. Ancak bir koşulda umutsuz değilim: Risklerimizi ölçüp yönetebilecek durumdaysak bu dönemi de atlatabiliriz ama yine de kayıplar ortaya çıkabilecek gibi görünüyor.

Otomotiv sektörünün Türk ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü; üretim düzeyi, yarattığı istihdam, ihracat potansiyeli ve yenilikçilik açısından Türkiye ekonomisinin en gözde sektörlerinden biridir. Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi ile entegrasyonu açısından da otomotiv sektörü önemli bir rol oynuyor. Sektörümüzün sorunları doğal olarak Türkiye ve dünya ekonomisinin sorunlarının dışında değil. Türkiye’nin sektörel stratejisi olmadığı için maalesef ciddi katma değer yaratan bu sektörün hak ettiği desteği almadığını görüyoruz. Tam tersi özellikle vergisel yüklerle bu sektörün bir vergi kanalı olarak değerlendirildiğini düşünüyorum.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next